Onu gördüğüm ilk anı hatırlıyorum da, nasıl bu kadar garip hissetmiştim. Aylardır hatta yıllardır kimsenin yüzüne dahi bakmamış, ama lanet olası bir günde onunkine bakmıştım, en büyük pişmanlıklarımdan..
O kadar kişi içinden sadece onun gözlerine bakmış, sadece onun güzlerindeki ışık dikkatimi çekmşti, neydi beni bu kadına bu kadar çeken şey?
Gözlerinin içine sonsuza kadar bakabilirdim, ama bunu farketmemesi lazımdı.
Ve ben birgün cesaretime yenik düşmüş, onunla konuşmaya çalışmıştım, BİR KELİME DAHİ EDEMEMİŞTİM
Sonra anladım ki o bana, ben ona imkansızım.
Bu güzel gülüşlerden hayatım boyunca mahrum kalacağım, asla beraber gülemiyecek ve asla beraber ağlayamıyacağız, onunla arkadaş dahi olamıyacağız, o kadar çok hissetmiştim ki bunu..
Ondan hep uzak durmaya çalışıyordum, sevgimi göstermemeyi, kaçmayı deniyordum belki de..
Ne kadar yakınlaşmaya çalışsa da ben hep kaçtım, bir çıkış kapısı aradım kendime ama yoktu, artık o kadından kaçışım yoktu, haps olmuştum; Aşık olmuştum.
Ona ‘Seninle mutsuz olmak beni mutlu ediyor’ demiştim hiç unutmam. Belki de bu kadına bu kadar bağlanmamın sebebi idi bu. Mutsuzluk olsa da sonunla onla olsun yeter.
Bir türlü telefon numarasını almıştım ve onu ‘Beyaz Çiçek’ diye kaydetmiştim, çünkü Beyaz Çiçekler bu dünyada gördüğüm en güzel şeyler, ve o gördüğüm beyaz çiçeklerden bile güzeldi…
Belki ona göre çok karanlık biriydim, çok kirli, çok ona göre olmayan biriydim, onun gibi beyaz bir çiceğe benim gibi bir karanlık gölge etsin istemedim.
Onu bana bağlayan, bana çeken garip bir bağ vardı, neydi bu? Anlayabilsem, belki bir çözümü olabilirdi,
İlerleyen zamanlarda anladım oda en az benim kadar karanlıkmış.
Ona daha çok bağlandım, belki beni sevmiyordu, olsun, ben onunla arkadaş kalmaya bile razıydım.
Onunla arkadaş olmak için aşkımı gizleyecek kadar güçlü ve bir o kadar da aptaldım.
Onunla ne sevgili olduk ne de başka birşey. Zaten sevmek için saçma salak ilişkilere de gerek yoktu. Verilmiş hiçbir aşk ve sevgi sözü yoktu. Ama biliyordum ki ben onu ne kadar sevdiysem o benden o kadar nefret etti.
Ben hala nefret edemem ondan, kıyamam. Gitsede hep içimde saklarım, üşümesin.
Neden beni değil de bir başkasını sevmişti.
Elbette bi karşılık beklemiyordum yine de yokluğuna onca gözyaşı döktüğüm insanın beni hiç sevmediğini bilmek hayatın anlamını sorgulatıyor. Kime güvenecektim bundan sonra. Şu hayatta sevgisinden en çok emin olduğum insan bile bunu yapıyorsa ben ne yapacaktım.
Bu kadar çabalamama rağmen ondan nefret edemiyorken, o hariç bütün herşeyden böylesine nefret ediyorken, bir daha hiçbir insanı böyle sevemeyeceğimi bilmek bütün yaşama sevincimi elimden alıyordu.
Biz onunla ağlaşsak bütün kahkahalar susardı, o da biliyordu.
Daha önce adını bile duymadığım bir insanın hayatımda bu kadar derin izler bırakması, onu bi saniye daha görmek için neyim varsa vermeye hazır olmam, buna bedenim de dâhil garipti. Ama ne yaparsam yapayım olmuyordu işte. Onu kaybetmemek için çırpındıkça, daha çok kaybediyor, yaptığım her şeyde benimle arasına koyduğu mesafeler artıyordu.
Bir taraftan ona olan sevgimin büyüklüğü karşısında daha çok şey yapmam, sevgimi kanıtlamam, elle tutulur gözle görülür hale getirmem gerektiğini düşünüyor. Diğer taraftan mademki onu bu kadar çok seviyorsun, ondan sessizce, sakince, bir şey belli etmeden gitmelisin diyordum.
Hiç unutmam geceleri o uyuyana kadar beklerdim, o korkardı, ben korkardım. Şimdi ise her uykumdan korkuyor, ve bazen uyumayı beceremiyordum.
Onun benden bu derece uzak durabilmesini bazen başka sebeplere bağlıyordum.
Bu öyle garip bi sevgiydi ki ortada verilmiş büyük sözler, büyük aşk yeminleri olmadığı halde ondan gidemiyordum. Ondan vazgeçecek olursam bir daha hiç bir sevgiye tutunamayacağımı, bir daha kimseleri onu sevdiğim gibi sevemeyeceğimi biliyordum.
Kendisinden önce kimseyi onu sevdiğim gibi sevmediğim gibi kendisinden sonra gelecek tüm sevgilerin önüne de yıkılamaz bir set çekmişti. Her defasında beni bu dünyanın en bahtsız, en mutsuz insanı yapmasına rağmen ondan gidemeyişimin sebeplerinden biri de buydu.
Onun yokluğunu kabul etmiştim. O günlerden kalan hissizlik ise ruhuma ebediyen yapışıp kalmıştı. Gitmesine dur demem gereken, gitme demem gereken insanlar hayatımdan çekip gidiyordu ben hiç birine gitme demediğim gibi gidişlerine üzülemiyordum bile.
Bu halimi en çok sen anlarsın sanmıştım ama en çok sen anlamadın.