Cinsel yaşam ve etkileri üzerinde ayrıntılı bir şekilde düşünüp görüş ve yorumlarda bulunurken onu yanlış tanımlamak düşülen en basit ve aynı zamanda –girilen bu tartışmada temel sağlam kurulamadığı için- en büyük hatadır. Yapılan tanımlamalarda göz ardı edilmemesi gereken ince ayrım cinselliğin veya günümüzde daha yaygın olarak kullanılan kelime grubuyla “cinsel dürtülerin” baştan sona salt bir yaşamsal ihtiyaç olduğudur. “Cinsel arzular” veya “Cinsel istekler” tamamıyla varoluşsal olan bu ihtiyacı olduğundan farklı algılatan kelime dizi öbeklerinden başka bir anlam taşımamaktadırlar. Oysa tüm bunların yerine “Cinsel ihtiyaç” yazdığımız da kuşkusuz anlatılmak istenen olguyu karşıya aktarılabilecek ve bu konu diyalektik edilirken tam anlamıyla doğru bir bedene bürünebilecektir.
Cinsellik bir arzu, bir istek ve düşlemenin ötesinde genelde tüm yaşamda özelde insanda varoluşsal bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın yaşamımızda ki yeri üzerinde durulması gereken diğer bir konudur. Hayatımızı idame ettirirken cinselliği doğru yere koymak büyük önem teşkil eder. Yaşamımızı sürdürebilmek için gerekli olan faaliyetlerimizi beslenmek, nefes almak, dışkılamak olarak “1.kategori” adı altında sıralamış olalım. Ve bunun yanına uzayan saçımızı kesmek, başımız ağrıdığında ilaç içmek gibi suni eylemlerimizi de “2.kategori” olarak şema tize edelim. Pekâlâ, cinsellik kendine hangi listede yer bulur? Cinsellik bu şemada kendine 1.kategoride yer bulamayacaktır. Ancak 2.kategoride cinselliği kapsamakta kuşkusuz ki yetersiz kalacaktır. O halde bu sıralamada ara bir kategori belirlemek kaçınılmazdır. İşte cinsellik bu ara segmentte yer almalıdır.
Somutlaştırma eylemi zorunlu hale büründüyse eğer bu hususta verilebilecek en iyi örnek hareket yeteneğimizin bir parçası olan ayaklarımızın işlevidir. İnsanlar ayakları olmadan yaşamlarını sürdürebilir. Ancak bu hayat çeşitli zorluklar ve sıkıntılar içinde onların önüne engeller koyup yaşamlarında eksiklikler hissetmelerine neden olacaktır. İşte tıpkı cinsellikte günümüzde bize öğretilenlerin aksine bir şehvet unsuru değil tam aksine eksikliğinde ciddi sorunlarla karşılaşabileceğimiz tamamıyla bir ihtiyaçtır.
Dünya üzerinde geçmişten günümüze yaşanan süreçte cinsellik sürekli olarak kalıp değiştirmiş ve toplumlardan toplumlara, dinlerden batıl inançlara değişerek bugünkü yapısına kavuşmuştur. Günümüzdeki insanlık kıyafetlerini cinsel organlarını gizlemek için kullanırken ilk çağ dönemlerinde bu durum yine bir ihtiyaç gerekçesiyle -diğer canlılardan ve hava şartlarından korunmak amacıyla- kullanılmaktaydı. Sadece bu örnek bile cinselliğin günümüzde insanlara ne denli yanlış aksettirilmiş olduğunun kanıtını bizlere sunmaktadır. Bunun yanında ilk çağ uygarlıklarında çiftleşme eylemi üremek/çoğalmak amacıyla gerçekleştirilirken günümüzde bu durum insanların kişisel arzu ve şehvetlerinin ürünü haline gelmekten kurtulamamıştır.
Tüm bu yozlaşmışlığın en büyük nedeni kuşkusuz ki dinler ve onların temsilcileridir. Dinler var olduğu zamandan itibaren cinselliği bir sapkınlık aracı olarak tanıtmış ve kendi koyduğu kurallar dışında çiftleşmek isteyen insanlığa büyük günahlar yüklemişlerdir. Dolayısıyla kaçınılmaz olarak insanlar varoluşsal refleksleriyle cinselliğe ulaşılmaz bir hazine gözüyle bakmaya başlamış ve günümüzde bu durum neredeyse kırılamayacak bir tabu haline gelmiştir. Dinlerin asıl amaçları insanları belli bir ahlaki ve sınıfsal düzene sokmak -onların yoldan çıkmasını engellemek- olmuştur. Ancak bunları gerçekleştirmek isterken uyguladığı baskı ve sindirme politikaları isteklerinin tam tersi bir etki yaratarak insanlığın hali hazırda bulunan düzene de isyan etmesine neden olmuştur.
Günümüzde topraklarımız ve Orta Doğu’da hala etkisini sürdüren bu yanlış zihniyetin en büyük nedeni İslam dini kültür ve ögelerinin hala daha çok yoğun bir biçimde uygulanmaya çalışılmasıdır. Hali hazırda batıda ve Amerika’da da bu durum düşünüldüğü gibi çok sağlıklı bir vaziyette değildir. Her ne kadar orada yaşayan insanlığın gelişmişlik düzeyi dünya oranının üzerinde gözükse de bu durum cinsellik için bir aldatmacanın ötesine geçememektedir.
Topraklarımızdaki sorunların düzeltilmesi için batının örnek alınması tamamıyla yanlış ve ahmakça olacaktır. Bu durum var olan sisteme isyan etmekle çözümlenemeyecek bir boyuttadır. Üzerinde bulunduğumuz topraklarda hala daha sürmekte olan, dinin cinsel yaşamı kontrol altına alma çabaları daha önce de belirttiğim gibi tam tersi bir etki göstermekte ve bu yüzden insanlarımız cinselliğe bir yabani hayvanın kanlı bir ete bakış açısıyla bakmaktadır. Tüm bunların sonucunda insanlar cinselliği hayatlarının merkezine koymakta ve attığı her adımda onu amaç edinmektedir. Kendisine dayatılan sıkı kurallar yüzünden içinde oluşan şehveti bastıramamakta ve sapkınlaşmaktadır. Peki, yapılması gereken nedir? Sapkınlaşan insanlara veya toplumlara aynı sapkınlıkla verilen cezalar neyi değiştirir? Asıl çözüm gelecekte mi, yoksa tam tersi yönde yani geçmişte midir? Hata sapkınlaşan insanlıkta mı yoksa sistemin ta kendisinde midir?