Cebinde bir dal sigara bir de çakmakla en sevdiği sahile gitti çocuk. Bakmayın çocuk dediğime 20lerine gelmiş diğer insanlara göre “koca adam” aslında. Onun çocukluğu kafasının içinde saklı, hayallerinde, yaşadıklarında ve asla yaşayamadıklarında. Oturmasını kalkmasını bilir, görseniz sizde koca adam derdiniz ama içinde şımarık bir çocuk hala. O sahili çok seviyor çocuk, çok seviyor çünkü öyle bir yer ki orası önü belirsizlikle kapalı arkası ise çocukluğuyla. Yakıyor sigarasını çocuk. Her nefes çekişinde anılarını düşünüyor, nefesini her verişinde düşünceleri kayboluyor dağılan dumanıyla birlikte sigarasının. Yüzünde buruk bir gülümseme, düşünüyor çocuk. Günün ne zaman aydınlanacağını düşünüyor öğlenin ortasında. Mehtabı izlerken ay ışığını arıyor gözleri. Ağır ağır içiyor sigarasını, tadını çıkarıyor dumana sarılmış anılarının. Kirpikleri barajlar oluşturuyor göz pınarlarında, ağlamıyor çocuk, ağlayamıyor. Belirsizden gelen anılar silinirken aklından, içerisine ağlıyor çocuk. İçindeki yangını söndürmeyi ister gibi içine ağlıyor. İzmaritin ucundaki ateş parmaklarını yakmaya başlıyor çocuğun. Sigarasını denize atıyor, acılarını yüreğine basıyor. Bir adım yaklaşıyor denize, bir adım daha. Ayağına bağladığı büyükçe taşı kucağına alıyor zorlukla. Bir adım ve bir adım daha. Tek istediği yok olup gitmek. Tek istediği susturmak kafasının içindeki susmak bilmeyen sesleri. Son adımı kalıyor çocuğun, bir adım daha ve sonsuz sessizlik. Aklında asla yaşayamayacakları var çocuğun. Kucağındaki taş ise asla kurtulamadığı dertleri. Son adımını atıyor çocuk. Soğuk kaplıyor vücudunu. Dibe çekiliyor sağ ayak bileğinden. Nefesi tükeniyor, ciğerleri parçalanırcasına acıyor. Çığlık atacak oluyor, atamıyor. Karanlık kaplıyor yavaş yavaş etrafı sonunda dibi bulduğunda. Karanlığa sarılıyor çocuk. Karanlıkta kayboluyor.