Her kelimen bir melodiyi anımsatıyordu benliğimde. Yıllardır utandığım, çaldığım, sakladığım her ne varsa döktüm yollarına bir günah çıkartma gibi. Şimdi bir yağmur altında saçlarım is kokarken, burnumdan su damlarken gelsem sana en aciz halimle; senin avuçlarının arasındaki suratımın sıcaklığını hangi sobayla eş tutabilirim. Bana ‘ kalbimin derinliklerine kadar aşkı hissettiren kadın’ dediğinde dünyayı ele geçirmiş bir diktatör gibiydim. Öyle güçlü, öyle tek başıma, öyle başım dik. Bir gün görmesem seni gözüme meydan okurum, bir gün dokunmasam tenime. Bir kirpiğin usulca düşse evrene içim gider, öylece koşup yakalamak ve ona kapalı kutular içinde bakmak isterim. Şu dünyaya karbondioksit verdiğim tüm saniyeleri sayarsak ben hiç böyle güçlü gülen bir adam görmedim. Saçımın telini öpen, tırnak uçlarıma benden daha çok kibar davranan, gözlerime asla kibir, öfke, hırsla bakmayan; bir simidi, bir bankı, bir gün batımını, bir oksijeni bile benimle paylaşan cumhuriyetim benim. Bahar gelirdi parmaklarım papatyalara kaynak olurdu, yaz gelirdi coşkuma, kış gelince durgunluğuma. Ama sen sonbaharda geldin ve benim mevsimimde hiç bir yaprak dökülmedi.