Dante’nin İlahi Komedya’sını duymayan yoktur. Okuyanlar zaten bilir de okumayanlar da aşinadır Dante’ye ve İlahi Komedya’ya. Mesela, böyle ilginç hikayeleri seven Dan Brown’un Cehennem kitabının da çıkış noktası bu kitaptır. Peki, yazıya bu kitabın adıyla başlama sebebim ne? Şöyle ki Dante’nin en bilinen eseri olan İlahi Komedya, aynı zamanda içinde bulundurduğu dini eleştiriler ve dönemin Papa’sına dair yaptığı göndermeleriyle Dante’nin idamına sebep olan kitaptır. İşte benim yazım da Dante’nin bu kitabındaki Cehennem, Araf, Cennet tasvirlerinden ilki olan Cehennem tasviri üzerinden günümüzdeki bir takım olayları kendi dilimle eleştirmek üzerine yazıldı. Ama ben korkmuyorum. Çünkü bizim çağımız ve özellikle de ülkemiz müthiş özgürlükçü olduğu için fikirlerimiz dolayısıyla Dante gibi yargılanacak halimiz yok.
Şimdi Dante’nin cehenneminde yolculuğa başlayalım. Dante’nin hayali cehennemi 9 çemberden oluşur. O kendince bu katmanları, günah derecesi arttıkça daha dipte olacak ve daralacak şekilde dizayn etmiştir. Kitabı İlahi Komedya’da bu katmanlarda bir gezintiye çıkar. Dante Hristiyan olduğu için ve İslam dinine de karşı olduğu için bahsettiği bazı şeylerin bizim kültürümüzle ve günümüzdeki dini yaşayışımızla pek alakası yok. Bu konularda Dante ve ben farklıyız. Ama ortak noktamız da tam olarak bu farklılıktan dolayı ortaya çıkıyor. Yani şöyle: İnsanın, dini emrettiği için değil yalnızca insan olduğu için yapmaması, kaçınması gereken şeyler nelerdir? Bir dine inanmayan birisi için dahi uyulması gereken insani kurallar nelerdir? Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Budist ne olursa olsun bu belirli kurallara uymayanların akibeti ne olmalıdır? Gibi sorulara harika cevaplar veriyor. İnsanı düşünmeye itiyor.
Dante’ye göre 9 çemberi vardı bu hayali cehennemin ve bu bahsedilen çemberler yerin dibine doğru ilerledikçe içinde daha büyük günahkarları barındırıyor. Ve onlar için daha büyük cezalar var. Şimdi bu çemberlerde neler var, ne nedir, kim hangi çembere gidecek? Bunlara bakalım.
Birinci Çember “Limbo” : Bu çember dürüst olup dinsiz olanlar için ayrılmıştır. Bu çemberdekilere ne bir azap ne de ödül vardır. Ama yine de bir cezaları vardır ve cezayı çekecekleri yer burasıdır. Ki bu da dünyada var olan ve olmuş tüm dinlerde, indirilen tüm kitaplarda yer etmiş bir cezadır. İndirilmiş dini kabul etmemek çok büyük bir günahtır. Burada Dante ünlü düşünürleri, dünyaya katkısı olmuş dinsiz insanları görür. Dante’nin bu çemberle başlamakla bizlere anlatmak istediği şudur: Birinci çemberdekiler kötü insanlar değildir ama dini inkar ettikleri için ceza almak zorundadırlar. Yani bizi yaratan tarafından bize gönderilen dini kuralları inkar etmiş olmak, o yaratıcıya karşı işlenmiş ve cezası cehennem olan bir suçtur. Ama iyi bir insan olduğumuz ve dünyada insanlara faydalı yaşadığımız için yaratıcı bize verilebilecek cezalar içinden en az miktardaki cezayı verir.
Devam etmeden ufak bir paragraf açayım, yazının belirli bir yazılma amacı ve eleştirmeye çalıştığı bir fikir yapısı var. Burada; bu böyledir, dini inkar etmenin cezası budur! Gibi cümleler kurmuyorum. Amacım Dante’nin bu Cehennem’i ve hayali çemberleri üzerinden yola çıkıp bir fikir ortaya atmak. Zaten yazının sonunda bu fikri bazı hadis ve ayetlerin içerikleriyle de destekleyeceğim. Yazının sonuna gelmeden “Ne diyor ya bu ateizm mi destekliyor napıyor?” gibi düz düşüncelere kapılan kimse olmasın diye şimdiden uyarıyorum. Buradaki “büyük resim” çok farklı. Kısacası ben Dante’yi tanımam, onun ortaya attığı fikirler aracılığıyla farklı bir yere ulaştım. Bunu sizlerle paylaşacağım. O yüzden sakince okumaya devam.
İkinci Çember “Lust” : Bu çember şehvetlerine yenik düşmüşlerden ibarettir. Uzun uzun açıklamaya gerek yok. Dante burada tarih boyunca şehvetleriyle tanınmış insanları, kendi şehvetleri için birilerini kullanmış birçok ünlü kişiliği, huzurları kaçmış şekilde güçlü rüzgarlarla oradan oraya savrulurken görür.
Üçüncü Çember “Gluttony” : Burada ise Dante’nin hayali Cehennem’inin azabı, dünya malı için yaşayanlara, bencillik yapıp sadece kişisel zevk ve çıkarları için dünya yaşamını sürdürenlere vardır. İğrenç bir çamurun içinde üzerlerine sürekli buz gibi soğuk bir yağmur yağarken yaşarlar. (ruhun çamura batmış dedikleri tam da bu işte)
Geldik Dördüncü Çember’e “Greed” : Burada Dante birkaç farklı grup olduğunu görür. Bunlardan birincisi devlet mallarını haksızlıkla idare eden ve keyfine göre doyumsuz şekilde kullananlar, ikincisi ise servet için yaşayanlar ve mallarını kullanmada bencillik yapanlar. Bunlar kimseyle konuşamazlar. Yalnızlığa mahkumdurlar. Dante kendi idamını da hemen hemen bu çemberi tarif ederken kullandığı söylemlerle birlikte hazırlamıştır. Çünkü bu çemberde direkt olarak dönemin Papa’sını ve kardinalleri gördüğünü söylemiştir. Zaten Dante eserinde Papa’yı, insanların dinini kullanıp kendine çıkar sağlaması yönüyle kardinalleri de onun gücü için yanında bulunup servetlerine servet katmakla sürekli suçlamıştır. (…) Anladığım kadarıyla kendi hayali cehenneminde dördüncü çemberi yanlış yaşayan devlet ve din adamlarına ayırmış Dante.
Beşinci Çember “Anger” : Burada da dünyada sürekli insanlara nefretle bakan ve öfkeleri ile insanlara azap veren günahkarlar cezalarını çeker. Bir nehrin üzerinde birbirleriyle savaşırlar ve nehrin dibinde de onlara azap veren bekçiler vardır. Dante bu çemberden itibaren işin ciddiyetini anlayıp korkmuştur. Hayatını ve günahlarını gözden geçirmeye başlar. (bizi de buna sürükler) Ceza çekmenin onun düşündüğü gibi olmadığını asıl günahların kötü bir insan olmakla alakalı günahlar olduğunu artık iyiden iyiye anlamıştır.
Altıncı Çember “Heresy” : Bu çemberde kuralları reddeden ve bunlara karşı gelenler vardır. Dante buradakileri sapkınlar olarak nitelendirmiştir. Bunu aklımıza gelebilecek her türlü sapkınlık için düşünebiliriz. Mesela, hırsızlık da bir sapkınlıktır cinsel taciz de veya suçsuz birine iftira atmak da. Bu böyle gider durur. İnsan oğlunun sapıklığı bitmez. Dante’nin buradaki sapkınlık kelimesi “bir kurala karşı çıkan” kişileri ifade etmek için kullanılmıştır.
Yedinci Çember “Violence”: Bu çemberde 3 farklı halka vardır. Genel olarak burayı Dante kendi hayalinde insanlara şiddet ile davrananlar için ayırmıştır. En dış halkada insanlara şiddet uygulayan zorla yaşamlarına zarar veren hükümdarlar onlara sürekli ok atan bekçilerle karşı karşıyadır. Orta halkada kendilerine şiddet uygulayanlar vardır. Orta halka daha çok kendisine verilen yaşamı intihar ile sonlandıran kişilerden oluşur. Bunların vücudu bazı canlılar tarafından sürekli olarak yenilir. İç halkada ise yaratıcıya karşı şiddet gösteren dünya yaşantısında ona ve ona inananlara hakaret eden ve aşağılayanlar vardır. Cezaları da yanan kumlarda yürümek ve gökten düşen alevli yağmurlara maruz kalmaktır. Mesela bu iç halkaya son zamanlarda sosyal medyada popüler hale gelen, sebepsiz şekilde türbanlı Müslüman kadınlarla dalga geçme ve aşağılama modasına uyanları ekleyebiliriz.
Sekizinci Çember “Fraud” : Burası da sahtekarlar için ayrılmıştır. Daha ayrıntıya inersek, dünyada sahtekarlık yapanlar, münafıklar, insanların arasında kavgaya yol açıp bölücülük yapanlar, yalancılar vs bu çemberin içinde cezalarını çekerler. Dante yine burada da toplumun birçok kesimine eleştiriler getirmiştir. Buradakilerin cezası da canavarlar tarafından işkencelere uğramaktır.
Dokuzuncu Çember “Treachery” : Son ve en dipteki çember de ihanet içinde olanlar için ayrılmıştır. Bunların cezası buz içinde yaşamaktır. Günahın şiddeti arttıkça da buz kütlesinin büyüklüğü artar. Burada Dante ufak günahlar olarak kendisini seven ve güvenen birine ihanet etmekle başlar, misafire ihanet etmek, ailesine ihanet etmek en sonda da ülkesine ihanet etmekle bitirir. Burada da yine siyasileri ve din adamlarını çok ağır eleştirir. Dante dokuzuncu çemberde Brütüs’ü de görür. Bizim Brütüs’ü. Ona göre en büyük hainlerden birisi Brütüs’tür. Tabi ki Dante’yle burada da ayrışıyoruz. Eyyy Dante! Sen kimsin? Bu konuyla ilgili soruyu biz çok önceden sormuştuk; Brütüs hain midir? Yoksa vatansever mi?
Geldik sona. Yazı sonlarını seviyorum. Yazı boyunca bir şeyler karalıyorsun bir şeylerden bahsediyorsun ama bu sonlar olmasa asıl ana fikri asla veremiyorsun. İyi ki var son paragraflar. Şimdi, Dante’nin 9 çemberli cehennemini kendim nasıl yorumladım ve günümüze nasıl uyarladım ona gelelim. 3 büyük dinde de var olan ve hatta çoğu dini inanışta da yer bulan; ibadet etmek, farz olan şeyler, ahiret inancı, haram/helal ayrımı gibi birçok şey ortaktır. Günümüzde İslam çok kuralcı bir din gibi lanse edilse de aslında Hristiyanlık ve Yahudilik İslam’dan hiç aşağı kalır türde değildir. Hatta insanın özel yaşamı konusunda özellikle Yahudilik çok daha ağır kurallar içerir. Ama hepsinin özünde benim kişisel olarak gördüğüm ve anladığım bir başka kural yatar. Yunus Emre’nin, Ömer Hayyam’ın ve daha nicelerinin de anladığı budur.
Bu da İNSAN SEVGİSİ nden başka bir şey değildir.
İnsan sevgisi deyince aklınıza hadi sarılalım el ele tutuşup ormanlarda koşturalım gibi bir şey gelmesin. Bahsettiğim şey çok geniş bir kavram. Allah(c.c) ayetlerinde ne diyor: “…O’na ruhumdan üfledim.” (15/HİCR-29) İnsan, ne olursa olsun Allah’ın ruhundan bir parça. Peki bu Dante’nin hayalindeki cennetin, cehhenemin gerçekte var olanını (inananlar için) kuran, yaratan, yöneten kim? Yine Allah. Şimdi öyleyse Allah ceza verirken kendine karşı yapılanları mı daha kolay affeder yoksa kendi ruhunu emanet ettiklerine karşı yapılanları mı? İşte yazımın özü bu soruda gizli. Dante’nin Cehennemi’ne tekrar dönelim şimdi. İlk çemberdekiler ve sonrasında da diğerlerine nazaran daha az ceza alanlar kimlerdi? Dinsiz ama iyi insanlar, kendi isteğiyle şehvet içinde yaşayanlar, hayatlarını zengin olmak için boşa harcayanlar vs. Peki cezalar arttıkça işlenen suçlar nasıl değişti? Kendi zevki için insanları kullananlar, tacizciler, sapıklar, insanların malını çalanlar, dinini kullanıp insanları kandıranlar, devlet malını haksız yere elde edip onunla zengin olanlar, insanların dinlerini veya yaşam biçimlerini aşağılayanlar, yalancılar, sahtekarlık yapıp toplulukların arasına fitne sokanlar, birilerine ihanet edenler vs. Farkı gördünüz mü? Görün. Allah’ın affedecekleri yani kendisine karşı yapılan yanlışlar ve affetmeyecekleri yani insanlara karşı yapılan yanlışların farkı bu. Anlamamız gereken bu. İşte bu gördüğümüz fark, kul hakkının farkı. Bu fark insan sevgisinin farkı. Dante bu amaçla böyle hayali bir cehennem oluşturmuştur ya da kendi dünyasında çılgın bir senaryo uydurmuştur ben bunu bilemem. Ben kendime göre Dante’nin bu tasvirinden üzerime düşenleri bu şekilde aldım. İnsanlık olarak kendimize bu tabloya bakarak sormamız gereken bazı sorular var. Aramızda/aranızda kaç müslüman var ki haramlardan sakındığının yarısı kadar masum birinin kalbini kırmaktan sakınıyor? Kaç tanemiz Ramazan Ayı’nda oruç tutmaya dikkat ettiği kadar kul hakkına girmemeye dikkat ediyor? Bakın mesela ben böyle soruları kendime çok soruyorum. Siz de kendinize sorun; birisi size bir kadeh rakı mı ikram etse daha ağırınıza gider yoksa sizi haketmediğinizi bir mevkiye çıkarmayı teklif etse mi? Hangisine daha sert itiraz edip “Asla olmaz, yapamam.” Dersiniz? Yoksa bu tekliflerden birisini ya da ikisini birden kabul mü edersiniz? Hangisini kabul edersiniz? Mesela bence, gerçek bir müslüman ilk teklifi normal bir dille ikinci teklifi sert bir dille reddetmelidir. Sizce günümüzde böyle midir? Sorun hadi, dürüst olun ama cevaplarken. Peki. Başka bir yere çevirelim kafamızı. Sizce bu iki tekliften hangisi daha büyük günah? Ya da şöyle gelelim olaya, rakıyı keyifle içen ama diğer teklife asla olmaz, insanların hakkına giremem diyen kişi mi Allah tarafından daha kolay affedilir? Yoksa rakı içmem ben, haramdır deyip ikinci teklifi kabul eden kişi mi daha kolay affedilir? Cevap çok net: İkinci teklif kul hakkına girer, Allah’ın kendisine ortak koşulması dışında affetmeyeceği tek günah kul hakkıdır. Bu durum ayetlerle ve hadislerle bilinir bir haldedir.
Geçelim başka bir mevzuya, son zamanlarda iyice artan şekilde Mustafa Kemal’in kişisel tercihleriyle ilgili birçok söylem ortaya çıktı. Bu söylemlerin birçoğu değerlendirmeye değer fikirler içeren söylemler ya da söylemlerin sahipleri fikirleri değerlendirilmeye değer insanlar olmamakla beraber yazının ana fikrini desteklemek amacıyla bu konuya girdim. Şimdi buradan soruyorum: Haydi ben de sizinle beraber kabul edeyim ki (sadece birkaç dakikalığına) Mustafa Kemal Atatürk’ün kadın düşkünlüğü var, sabah akşam sarhoş geziyor, ağzı bozuk küfürbaz vs. Bunlar bizim/sizin dini inanışımıza göre Allah ile Mustafa Kemal arasında olan şeyler. Yanlışıyla doğrusuyla bizim karar verebileceğimiz şeyler değil. Bu adam devlet malı çalmış mı? İnsanların hakkını yemiş mi? Karısını, kızını, yeğenini hiç hak etmedikleri ve zerre yeterli olmadıkları halde bir yerlere getirmiş mi? (…) İşte bunlar bizimle Mustafa Kemal arasında olan şeyler. Yine bunlar yapıldığı takdirde hesap sorabileceğimiz hatta hesap sormamız gereken şeyler. Neden bunların üstüne gitmiyorsunuz? O Mustafa Kemal’in annesi hakkında konuşan din adamlarına soruyorum, iftira atılması zaten ayrı bir konu ama bu şeyler gerçek olsa dahi annesiyle Allah arasında olan, karışamayacağımız bir hesabı sormak yerine günümüzdeki yolsuzlukları neden konuşmuyorsunuz? İnsanların dinini kullanan din tüccarlarını neden konuşmuyorsunuz? Neyse, bence tehlikeli sulara yeterince girdik. Ben yine aynı şeyi söylüyorum. Günahın büyüğü Allah ile insan arasında olanlardan ziyade insan ile insan arasında olan günahlardır. Müslüman alemi olarak bunu bir an önce öğrenmeliyiz. Birçok insan Atatürk’ün sarhoşluğunun peşinde koştuğunun sadece yarısı kadar günümüzdeki topluma mal olmuş siyasetçiler, din adamları, düşünürler vb kişilerin yaptıklarının peşinde koşsa, ellerinde tuttukları Kur’an-ı Kerim’i kendilerine paravan yapıp arkada çevirdiklerinin peşinde koşacak kadar yürekli olsa işte o zaman ülkemiz çok farklı yerlerde olurdu. (sadece günümüzdeki durumlardan bahsetmiyorum ülkenin son 30 yılı aynı kısır döngüde) Ama bizim ilgimiz hala inatla Allah ile hatalı kul arasında olan şeylerin üzerinde. Hala haddimiz olmayan ve karışamayacağımız yerlerde.
Kısacası işin özünde Dante’nin hayali Cehennem’inden yola çıkarak diyorum ki: Birilerinin Allah’a karşı işlediği günahların davasına düşmek yerine birilerinin biz insanlara karşı işlediği günahların, yaptığı eziyetlerin davasına düşelim. Allah kendine yapılanın cezasını zaten kendisi verir/vermez. Bizler, bu dünyada Allah’ın ruhundan olan masum insanların haklarını korumanın, kul hakkını engellemenin peşime düşelim. O zaman hepimiz daha çok güleriz. O zaman insan sevgisini, bir yerlerde aslında hiç bizim gibi düşünmeyen birilerinin sözlerinde hissederiz. Sonuçta “O” hepimize ruhundan üflemedi mi?
Dürüst olun, İyi insan olun, iyi kalın,
Esen kalın,