Televizyondaki kahramanlar, futbol ve dünyadaki son dakika haberler, her saniye yeni çıkan magazin dergiler, bitmek bilmeyen mevsimler moda örgütlenmeleri, her akşam bankalara ulaşmayı bekleyen milyar dolarlar, bir kademe daha kaydeden son model telefonlar, ve en önemli eksiklik Kuran’ın özünü kaybetmesi. Onu dillere bir şarkı gibi bestelenmesi, marş gibi okunması. Kaybolan değerinin hiçbir anlam payı çıkarmadan Kuran’ı günümüzde sıkışan duvarlara, köşeli kılıflara hapsetmeye devam etmektir. Tüm bunlar bugün biz Müslümanların takıntı haline getirdiği gerçeklerdir. İnsan, futbol maçları ile yatıp sabah onunla uyanıyor. Hayatı gün boyunca kapitalist sermayenin ürettiği cihazlara bağlı hale geliyor. Sürekli olarak içinde “servetine servet katma” isteği ile yanıp tutuşuyor. “AMA İNSAN, RABBİ HER NE ZAMAN ONU İMTİHAN EDİP ONA İKRAM EDER, ONA NİMETLER VERİRSE, O ZAMAN ‘RABBİM BANA İKRAM ETTİ’ DER. AMMA HER NE ZAMANDA ONU İMTİHAN EDİP ONUN RIZKINI DARALTIRSA, O ZAMANDA ‘RABBİM BANA İHANET ETTİ’ DER. (Fecr Suresi 15-16)
Mülk biriktirme, televizyon, telefon, moda, magazin futbol bunları Allah kullarına bir zorunluluk haline getirmiyor, bunları insanlarımıza bu kadar ‘vazgeçilmez’ kılan Burjuvazinin akıl edilmez çabalarıdır. Oysa ki Müslüman tüm bunlara sahip olacaktır, ancak varisliğin yani mülkün Allah’ın olduğunu bildiği koşullarda. “ONA NE MALI NE DE KAZANDIĞI FAYDA VERDİ”( Mesed Suresi 2) Ayette görüldüğü gibi Ebu Lehep Allah’ı unutup yalnızca kazandıklarıyla insanların karşısına ve Peygamber (a.s)’in karşısına çıktığı için bir insanın ismi verilerek Allah’ın kitabında ona inen bir ayet bulunmuştur. Ona ‘ insanlara karşı bir suç işlediği için değil veya putlara taptığı için değil, mülkünü kendisini ölümsüz kılacağını ’düşündüğü’ için, Allah’ı unutup paraya, servete taptığı için buyrulmuştur.
Hz. Musa İsrail kavmini Firavun sarayında muhteşem bir cahillikle yakalayıp, onları sorgusuz, sualsiz yüksek sınıflara hizmet ederken gördü. Ancak Musa İsrail kavmini özgürlüğüne kavuşturduğunda onları Allah’a tapmayı gösterdiği zamanlarda halktaki cahillik henüz bitmemişti. Onlar Musa’dan gizlice kendi yaptıkları putlara tapmaya bir süre daha devam etmişlerdir.
Günümüz Müslümanlarının en büyük iki sorunu işte budur; Cahillik ve olduğunca yüksek düzeylerdeki mülk biriktirme isteği. Bunların getirdiği en büyük sonuç bugün hala devam eden Filistin’dir. Nasıl Filistin?
Filistin, yıllardır süren bir eziyetler, işgaller ve sömürüler zinciri tarafından yok edilmektedir. Ancak hemen yanında bulunan Araplar, Berberiler, Türkler ve İranlılar oldukça zenginlik içinde hayatlarını devam ettirmektedir. Oysa ki tüm Müslümanlar bu zenginliklerini Filistin’de İsrail Siyonistliğine karşı kullanırsa kendi ürettikleri petrolü, ham maddeyi kime satacaklar? Burada tam bir mülk hırsı girer. Kendisinin mülkü, serveti tehlikeye gireceği için tıpkı Papa’nın, Rahibin ve nice din adamlarının yaptığı gibi titreşimli sandalyelerde oturup, yerleri döverek gözyaşlarına boğulup Allah’a yalvarıp yakaracak. Peki ya o inkar ettiğin dinlerden ne farkın kalıyor? Cahillik ise Filistin halkının tıpkı Musa’nın ashabı gibi köleliğinden memnun kalıp Musa’nın Rabbine iman etmekte gecikmesi gibidir. İzzettin El- Kassam Filistin konusundaki duruşunu hepimiz biliriz. Cahillik Kassam’ın duruşunun tersini savunanlardan kaynaklanır.
19. Ve 20.yy’larda Kuzey Afrika, Arabistan gibi Müslüman kıtalar Avrupalıların işgali altındaydı. Ancak çoğu Müslüman bu işgallere tek kurşun bile atmadan boyun eğdi. (Ömer Muhtarlar hariç!) Ancak aynı işgaller feodal rejimin bir bir yıkılışının sonlarında Amerika’ya, ikinci cihan harbinden sonra Sovyet Kapitalizmi ve Amerikalılar tarafından işgal edilen Almanya, Japonya gibi ülkelerde yapıldı. Baktığımızda bu ülkeler; Teknoloji, silah, yasalar ve yönetimler konusunda bizden yüzdelik dilimler ile hesaplanmayacak kadar ileri boyuttadırlar. Nasıl oluyor? Ruslar Japonya’da bulundular, Afganistan’da da. Amerikalılar Almanya’da bulundular Irak’ta da. İngilizler Amerika’ya da girdiler Mısır’a da. Aynı politikalar, ideolojiler bugünkü gelişmiş ülkeleri de sömürdüler, Müslümanları da. Ancak onlar Avrupalıları, Amerikalıları gelişmişliklerini takip ettiler, onlardan teknikleri, kültürel bilgileri öğrendiler. Ancak Müslümanlar Kuran’ın okunduğu topraklarda yabancı yöneticileri kabul etmeyip, isyan ettiler ve kazandılar da. Bu büyük bir dirilişi gösterir. Ancak isyanlar başlamadan önce çoğu Müslüman tüm umutlarını kesip köşe bucak dağılmıştı. Japonlar, Almanlar gibi onları izlemek yerine ‘Batı’dan gelen tüm pozitif bilimler bizlere haramdır’ fetvaları verildi. E! Sonuç ne oldu? Önceden de cahillik, sonradan da cahillik. Elde var koca bir sıfır!.
Tüm bunların asıl sebebi; Kuran’ı okumamak, onu duvarla asmakta, ölümden sonrası ile, mistik düşlerimizin yorumları ile tanımaktır. Verdiği asıl mesajı okumadan tefsirlere, çevirilere dalmaktır. Kuran’ı bir hayat felsefesi olarak değil, bir şarkı gibi bestelemek ve bu şarkıyı en başarılı bir şekilde okuyana hediyeler yağdırmaktır. Ünlü bir söz vardır “Herkes cennete gitmek ister, ama kimse ölmek istemez”. Günümüz İslam alemini kapsayacak bir özlü söz. Kuran’ı hiçbir şekilde anlamadan sadece okuyup cennete gideceğini, onu bu dünyaya indiğini söyleyip de ahireti için okuyanlar için oldukça zor bir durumdur. Zira Kuran’ın içinde verdiği mesajlar Hz. Peygamber (a.s) yaşadığı dönemdeki olaylar ile ilgilidir. Zira bir hadiste Nebi (a.s) şöyle buyurur “ Bu dünyada kör olan, ahirette de kördür”.
Bugün kendimize soracağımız en damga vurucu soru şudur: “Kapitalizmin, Batı’nın çarkı, uşağı, kölesi haline gelmiş bir ümmet, nasıl olur da “Hz. Peygamber’in(a.s) , Ömer’in, Ali’nin Ammar’ın, Salim’in Ebuzer’in, Ebu Bekir’in, Selman’ın, Hasan’ın, Hüseyin’in, Bilal’in Hamza’nın” tebliğ ettiği zulme karşı, hiyeraşilere karşı, adaletsizliğe karşı, korkusuzca kılıç çeken ve üzerine yürüyen bir dinin ümmeti olabilir?
Bize düşen tüm İslam coğrafyasında anti-kapitalist, anti-emperyalist, anti-firavunist, anti-sömürgeci, anti-siyonist, günümüz Ebu Leheplerine, Ebu Cehillerine karşı, anti-hiyeraşik, anti-kast gibi birenişler başlatıp, sömürüyü ve sömürgecileri ortadan kaldırmaktır…
“BİZ İSTİYORUZ Kİ YERYÜZÜNÜN EZİLENLERİNİ, ÖNDERLER YAPALIM” (Kasas Suresi-5)