Geçmişin Atlantisi kayıp diyarlardan geleceğin bilinmezliklerindeki “Ben”e şarbonlu mektup:
Camdan bir kafesteyim şimdi. Soluklarım azalıyor.
Yaşananlar ruhumu başkalaştırıyor.
Ve evet yüreğimin çarkları laşkalaşıyor…
Sevdamın kuyularında sular çekilirken,
Kinimin kıyılarında sular durulmuyor!
Ömrümün timeline’ı kendini bilmez yazılarla dolu…
Yaseminler neden bu kadar güzel kokuyor?!
Ilık bir meltem küllerimi savuruyor hiçliklere
Anka yeniden doğamıyor…
Kayıtsız ve yargısız kalamıyorum
Hasrete mücessem hüzünlerimi görmezden
Aşkın firak gazellerini duymazdan
Tüm o cürmleri hatırlamazdan gelemiyorum!…
Somalili bir çocuk kadar açım şimdi huzura,
Ve dalıyorum…
Hoyratça savruluyorum başkalarının iradesine,
Dalgakıranım harabe!
Ve insanların sorunlar karşısındaki en ilkel çözümü,
Kara gözlerimin kanlı hüznü:
Gözyaşı döküyorum…
Zaman firakı ilmek ilmek bedenime hücre hücre işliyor
Diyeceğim o ki ben sana tek bir şey söylüyorum:
“Hep bir Elif miktarı gülümse,
Çünkü gülümsemek sana çok yakışıyor!”