Acayip değer verme duygumuz var. Ortasını bulamıyoruz dışardan baksanız abartıyor muyuz bilemiyorum. Âmâ haberi olmadan gözümüzde çok yüksek tepelere kondurduğumuz insanları içten içe düşünüyor, korkuyor ve tedirgin oluyoruz. Sevgisi ağır gelmiyor yük gibi algılamıyoruz. Tabi gözlemlerimizi es geçmiyoruz sadece görmek istemiyoruz kötü özelliği olsa da. Yıllar geçiyor öyle üç beş günde iki hatasıyla yargılamıyoruz. İşte bir nokta var o nokta keşke olmasa da bu hallere düşmesek dediğimiz yerde donuklaşıyoruz. Öyle biriktirmişiz ki güzel düşünceleri arkasından gelen üst üste biriken çöplerin üstüne binmesi ağrımıza gidiyor acı çekiyoruz. Akıl inanılmaz derece kar gibi savruluyor. Donukluğun en sıkıcı halini fazlasıyla yaşıyoruz. Karşı taraf bunların farkında değil tabi farkında olsa üzmek istemezdi belki de. Belki de diyorum önceden olsa yok kesinlikle yapmazdı derdim şimdilerde öyle değil. Şimdiler değiştirdi bizi elimizde olmadan. Olduğu gibi kabul edip yol verir olduk.Kendi sessizliğimiz çığlık atıyor kulaklar dayanamıyor.Dil almış gitmiş başını o da biliyor cümleler acıtacak.Yormayın bizi.Yorulduğumuzda eskisi gibi olamıyoruz siz nehir gibi akışkan olup yolunuza devam ederken biz göl konumundayız.Taş attığınızda ani darbe oluyor.
Pişmanlık…o kelime aklımıza gelmiyor bile.Ne gerek vardı böyle şeylere diye sorgulamaktan ve şaşırmaktan.İçe gömer yine belli etmeyiz,affederiz ve yol veririz.Ya sonrası ? Bir tel var işte o koparsa asıl orada başlıyor hikaye başlangıcı.”Donukluğun Üç Noktası” başlıklı bir hikaye bu.Noktasını koymak istediğiniz yerde o girer araya.Ya tekrarlanırsa her defasında güçlü olabilir miyim soruların tükenmediği, cevaplamaya takatin kalmamışlığın ve vazgeçmenin cazip olduğu.Gözü kapalı içtenliğinle sıcak kanlılığınla başladığın dostluklara kontrollü gider olursun.O devir bitmiş yerine her kelime sonuna zorluklarla kondurduğun …’yı yer edindirmişsindir.İşte burada sessizliğine bürünürsün.Kalem aktaramaz olur kağıda düşüncelerini.Gözlerin dalar istemediğin seyirlere…