İdam olgusu yüzyıllar boyunca insanlık tarafından uygulandı ve uygulanmaya da devam ediyor, aynı zamanda tartışılmaya da. Edebiyatın kutsallarından Dostoyevski’nin idam konusunda aktardıkları ise üzerinde düşünmeye kesinlikle değer.
idam cezasına çarptırılan ve giyotin tezgahında son anda affedilip sibirya’ya sürgüne gönderilen fyodor mihailoviç dostoyevski‘nin kaleminden:
– “suçlu; akıllı, cesur ve güçlü, legro adında yaşlı biriydi. ister inanın, ister inanmayın idam sehpasına çıktı, ağladı; kağıt gibi bembeyaz olmuştu. olur mu bu? ne korkunç! insan korkudan ağlar mı? yaşamında hiç ağlamamış, çocuk değil, kırk beş yaşlarında koca bir adamın korkudan ağlayabileceğini düşünmezdim. kimbilir o anda adamcağız, nasıl bir ruh durumu içindeydi? insan ruhuna hakaret etmektir bu, başka bir şey değil! incilde ‘öldürme!’ denir. birini öldüreni öldürmek mi gerekir? hayır, olamaz bu! bir ay oldu bunu göreli, ama o zamandan beri gözümün önünden gitmiyor. belki beş kez girdi rüyama.
– belki daha iyi, daha az acı çekerler başları uçurulurken..
– nereden biliyorsunuz? bakın siz de farkettiniz. herkes böyle sizin gibi düşündüğü için giyotini bulmuşlar. o zaman aklıma bir fikir geldi, bundan kötüsü olabilir mi diye. buna belki gülecek, belki tuhaf bulacaksınız, ama biraz hayal gücü olan bunu düşünebiliyor. düşünün: söz gelimi, bir işkence; yaralar, acılar, bedenî acılar… ruhsal acıların yanında hiç kalır. yara da insana acı çektirir ve öldürür, ama insana asıl acı çektirecek yara değildir. ölümden bir saat, belki on beş dakika, belki yarım dakika sonra, belki de hemen ruh bedenden ayrılacak ve insan buna engel olamayacak. işte bu on beş saniye hepsinden daha korkunçtur. biliyor musunuz, bu yalnız benim kişisel düşüncem değil, çokları böyle söylüyor.
doğrusu size anlattığım bu düşüncelerime de gerçekten inanıyorum. öldüreni öldürmek, işlenen suçtan çok daha ağırdır. bir hüküm vererek adam öldürmek haydutlukla adam öldürmekten çok daha kötüdür. haydutların öldüreceği, gece ormanda kesecekleri halde hala umutla bağıran, yalvaran insanlara rastlanır. oysa burada ölümü on kat daha kolaylaştıracak son umudu yıkıyorlar. ortada bir karar vardır, kaçma, kurtulma umudu yok olmuştur. hiç bir şey yapamamanın, umutsuzluğun acısı da her acıdan daha güçlüdür. bir askeri, topun karşısında geçirip ateş edin, yine de bir umudu vardır. aynı askere idam kararı okuyun, hemen çıldıracak ya da ağlayacaktır. kim diyebilir ki böyle bir durumda çıldırmam diye? neden böyle çirkin, gereksiz, boş küfürler ediyor? belki de dünyada böyle bir idam kararı okunmuş, acı çektirilmiş, sonra da ‘defol, seni bırakıyoruz’ denmiş bir adam vardır*. işte böyle bir adama anlattırmak gerekir. bu acı, bu korku hakkında isa bile çok söz söylemiştir. hayır, bir insana böyle davranılmaz!”
*bahsettiği adam dostoyevski’nin ta kendisidir.
kaynak: budala, engin yayınları, sf. 31-32