Doymalar cennetinden sana son kez sesleniyorum sevdiğim. Burada yalnızlık var, burada kimsesizlik var, burada derdini kendinden bile saklayış var ve burada gurur var. Doymalar cennetinde üç kibir içerisinde aşırı gurur yiyorum. Yanında gurur salatası, gurur çorbası, gurur suyu, gurur sirkesi bile oluyor. Kendime cılız kaldığım aşk günlerimin tıka basa nispeti oluyor gurura doyuşlarım.
Öyle bir yola girdim ki terazimde sevmek artık hep noksan çıkıyor. Bir sevmek masalında gelin olmuştu hayallerim; ona daha genç kızlık rüyalarımdan bin mutluluk çiçeği atacak, ayakkabısının altına sadece kendi adımı yazdıracaktım. Doymalar cennetinin bahçesinden sesleniyorum sana. Ağaçlara konan gurur arısı soktuğunda beni, o acıyla yaşanmaz sanmıştım. İzi bile kalmadı; sadece ben büyüdüm, çok büyüdüm, kibrimin kaynak ustası oldum; kibir dolu anlarını çaldım da sevemeyenlerin, üstüne gurur damgamı yapıştırdım. Bundan sonra artık böyle… Ben sana aç, ben sana tövbe!
Olur da şayet bir gün bizim buraları merak edip uzaklardan bir yerlerden ses verirsen bilmeni isterim ki ardıma dönüp baktığımda kovacağım üç mutluluğumdan biri de sen olacaksın. Biri çocukluğum; diğeri dünüm olurken… Ben artık seni istemem sevdiğim. Ben artık aşkından ölü sevapları çıkartıp diriltmek için çabalayan o kız değilim. Öyle bir cehennemin ortasında yalnızlığın tokadını yedim ki içtiğim su boğazımda kalacak sanırken sevdiğim yâr gönlüme takıldı. Sen artık benim hiçbir şeyim olamazsın. Ne senli günlerin cennet anahtarını çalarım senden; ne senli sofralarımın ekmeği bilirim seni; ne de sensiz günlerimin yalvarış türküsünü dinletirim sana. Ben artık sana hiçbir şey olmam sevdiğim. Günah desen değil, sevap desen değil, sevmek arzusunun nişan aldığı ve vurduğu o küçük savunmasız kuş da değil; ben artık sana nefes bile olmam sevdiğim.
Bakma sevdiğim dediğime, gurur nöbetçilerine son bir kıyak geçmelerinin bir ricasıydı bu. Ben sana son kez “sevdiğim” diyecek; sevgilerin nazarını çekecektim üzerimden ve bir gün gerçekten biri tarafından çok sevilecektim. Doymalar cennetinin gurur bulutuna fısıldıyorum; birini çok sevmenin çok matah bir şey olduğunu sanıyormuş o da, tıpkı eski ben gibi. Birini sevmek kendini unutmak oluyorsa o sevmek değil, zulümdür artık dedim. Doymalar cennetinin şato muhafızları gurur çiçeklerine bir adım yaklaşmak demek bin adım sevmek zannettiler. Hâlbuki gurura bulaşan sevmeyi unutmuş sayılırdı artık; tıpkı benim gibi.
Kimseyi aramayacağım, kimseyi sormayacağım, kimseyi merak etmeyeceğim, kimseye seni anlatmayacağım. Aşkın özrüne bir de gurur bulaşınca sevmek denen şey yalandır artık. Öyle bir yolculuğa çıktım ki tek başıma olmanın seninle olmaktan daha güzel geldiğini sanmakla başladığım bir yolculukta gurur muavininin gurur doğuran eşinin son arzusunu söylerkenki hâli gibiyim şimdi.
Son arzumu yolculukların konforuna teslim ediyorum; cebimde gururum, gözyaşlarımda gururum, yalnızlığımda gururum ve artakalanlardan ömür çalan sevmeler cinayetinin azılı katili gururumla…
Bir daha olur da birini böyle sersefil sevdiğimi hissedersem gurur yorganımı örteceğim üstüme; üşüyüp de ayazda kalır gibi hissedip yanlış yollara yanlış insanlara sarılmayayım diye…
Doymalar cennetinin akşam yemeğindeyim; menüde ölmüşlerinin canına değsin gururu var.
Mademki öldün artık; yiyeyim de canına değsin sevgiden yoksun yârim. Üstüne bir de gurur rakısı açtık mı tamamdır!
Sarhoş olmalarda öl cenneti! Cehenneminde yanmayı seçen ben olmasaydım cennetimin öyküsü belki de beni bu kadar yaralamazdı. Leş gibi de öfke kokuyorum, sonbahar yapraklarının düşeceği varmış işte yine; gururlarını bana döke döke…
Nereye adımımı atsam artık gurur var. Çıplaklar kampına yol alsam çıplakların çıplaklığında bile namuslu gururları var. Demem o ki elvedalı yârim; senden bana kalan ne varsa artık onların içine de sinmiş bir gururum var. Benden, seni senden istememi bekleme bir daha, kendime tahammül dolu gururum dururken başkasına pas pas olamam…
Dilara AKSOY