Kağıt, kalem ve mürekkep yüzyıllar öncesi dönemlerde Osmanlı toplumunda özenle kullanılmış ve saygıya layık nesneler olarak kabul görmüşlerdir. İlk olarak “Oku” emriyle(ikra) başlayan bir dine inanan Osmanlı toplumunun okumanın gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan kalem, kağıt ve mürekkebe değer vermemesi beklenemezdi.
Kağıt, beyaz, pürüzsüz, parlak ve görkemli bir zemine sahip boş bir tarla gibidir. Kelimeler ve cümleler üzerinde ahenk ile dans ederken tıpkı buz pistinde dans ederek kayan patenistlere benzer, buz pistine anlam ve mana yükler. Kağıt, kendisine emanet edilen yazının değeri kadar değerlidir. Kağıt yazıdan önce, sadece boş bir kağıtken, yazıdan sonra, name olur, mektup olur, kitap olur ve dünya olur.
Mürekkep, kağıtta mayalanması bir emek ve süreç ister. Bu beyaz kağıt denen malzeme öyle bir şey ki, mürekkeple dilediğin gibi doldurabilirsin. “George Gordon Byron” ın ifade ettiği gibi bir damla mürekkep bir milyon kişiyi düşündürebilir. Daha geniş kitlelere hitap etmeye başladıkça, ne büyük sorumluluk aldığımızı fark ederiz.
Kalem, mürekkep olup kağıdın üzerinde anlamlı konuşmalar yapmaya başlar. Kalem ve kağıdın muhabbetinden, kitaplar ortaya çıkar. Bu kitaplar kimini hiç gitmediği diyarlara açılmak için yanıp tutuşturur, kimini kendi dünyasına hapseder. Öyle kuvvetlidir ki, kalemi elinde tutan, kılıç sallayan misali, adam da kesebilir, çiçekler uzatıp gönül alabilir. Kalemi tutan kişi okuyucuları etkilemesi kolaydır. Dünyadaki en güçlü silah kalemdir. Düşünce kalem ile kağıda aktarılır ve o düşünce kağıt sayesinde milyonlarca kişiye ulaştırılır. İmparatorluklar bile kılıçla kurulur ama kalemle sonlandırılır.
“James Howell” ın ifadesiyle dünyayı yönetenler kağıt, kalem ve mürekkeptir. Ne denli büyük bir öneme sahip olduğunu açıkça dile getirdim. Geçmiş dönemlerde kaleme, kağıda ve mürekkebe velhasıl kitaba verilen değerin bugün de verilmesi dileğiyle…
Makine Yüksek Mühendisi
Burhan GÜL