Kendimize dair eyleme dönüşmüş neredeyse tüm davranışlarımız, daha önceden olmuş bitmiş bir düşüncenin sonucudur. Yani başka bir anlatımla eylem düşüncenin dejavu halidir. Zaman zaman psişik bir güçmüş gibi “Yahu ben bu anı daha önce yaşamıştım “diyerek düşünceyi eyleme çakıştırırız. Örnekleyelim mi? Diyelim kalabalık bir kitleye bir konu hakkında bazı bilgiler vereceksiniz. İyi de hazırlandığınızı düşünüyorsunuz. Ancak bulunacağınız ortamda çokta hazzetmediğiniz birkaç isimde olacak. Hadi bakalım kolay gelsin. Artık beyniniz sadece sunumunu yapacağınız bilgileri değil, bu sunuyu gerçekleştirirken diğerlerinin tutumunu da düşünüp farklı pozisyonlar almanızı da talep edecektir. Dolayısıyla her kombinasyon daha yaşanmamış olan ertesi günü gerçeğe dönüştürmeye başlar. O kadar çok ayrıntıyı hesaba katar ki, beyniniz bu kadar bilgiyi daha iyi depolayıp hatırlamak için adeta yaşanmış gibi kaydeder. O muhteşem gün ve saat gelip çattığında da zaten daha önceden bildiği şeyleri eylem üzerinden tekrar anlatır. Başka örneklerde verilebilir; Karınızla, kocanızla yaptığınız tartışmalar aslında daha önceden yapılmıştır. Çocuğunuza kızdığınız vakit zaten zihniniz bunu çoktan size göstermiştir. Hani bir söz vardır kişi yaptığı eylemlerden sorumludur diye. Bu söz şöyle de söylenebilir. Yaptığımız eylemler kadar düşüncelerimizden de sorumluyuz. Anlık olarak tarif etmek gerekirse; Duyu almaçlarımız ve merkezi sinir sistemimiz yani duyularımız duygulara temas ederek düşüncelerimizi oluşturur. İşte bu düşünceler beynimize olası tüm senaryoları çok hızlı bir şekilde yazıp tekrar tekrar oynatarak kaydeder. Davranış dediğimiz eylemsellik, bütün bu işlemler gerçekleştikten sonra oluşur. Yani demem o ki, olumlu ya da olumsuz tüm davranışlarımız tarafımızca bile isteye gerçekleşir. “Ya kusura bakma, yanlışlıkla oldular, öyle demek istemedimler, yanlış anlamışlıklar….” Genelde olası ve söylenesi ihtimali çokça olan bu cümleler, kibarlığımızdan ya da kaybetme korkumuzdan kaynaklanır. Özdemir Asafça: Ölüm gibi birşeyler olur ama kimse ölmez. Lafın sonu gelsin diye “peki, yani, hımmlar…” araya girer sakinleştirmek için kendimizi. Ama insan kendiyle başbaşa kaldımıydı, acı ve yanık bir ezgi konar dudaklarına. Yani masal çoktan yazılmış çizilmiş oynanmıştır artık. Geriye eylem bilimsel reprodüksiyonu kalır hayatın. “Şekerim ben bu resmin orijinalini geçen yıl Louvre’da görmüştüm. Sanatçı bir bireyin yanlışlığını ve kendi kendine aldanmışlını anlatmıştı yine…”
Ertan Yavuz / icaforiz_