Hastayım diyorum, hastayım! Anlamıyorlar. Sabahın beşinde evden kalkıp Rafaela’ya gidiyorum. Kapı çalmak yok. O saatte kapı çalınmaz, Rafaela beni camda bekliyor. Yürüyerek gidiyorum tüm yolu. Hava eksi sekiz. Yolda bi’ market bulup çikolata alıyorum. Kadınlar çikolata sever ve ben düşünceli bir herifim.
Varıyorum eve. Eski, komunizmden kalma bi’ yapı. Yapının her katında üçer tane ahşap devasa kapı. Ve her kapının bakır alaşım minnacik sapı. Rafaela anlattı, ses istemiyormuş alt kattaki karı. Tamam dedik ne yapıyorsak sessiz yaparız.
Merdivenleri çıktım. Ciğerlerim beni yarı yolda bıraktı bırakacak. Hal böyleyken atın ölümü tabii ki arpadan olacak. Rafaela kapıyı açtı. Sessiz ol dedi içeride, uyuyor! Mutfağa girip ağzımı çeşmeye dayadım. Kapıdan beni izliyordu. Elimin tersiyle ağzımı silip etrafa bakındım. Işığı kapadı. Mutfağın orta yerinde buluşup, dudaklarına yapıştım.
Biz sevişmiyorduk. Biz ruhlarımızı gezintiye yolluyorduk. Biz ibadet ediyorduk. Biz erginleşiyorduk. Biz benliğimizi birbirimize emanet edip en müthiş karanlıklara balıklama atlıyorduk. Biz ilahlaşıp, tanrının bizi kendine benzeterek yarattığına kanıt arıyorduk.
Dizlerinin üzerine çöktü Rafaela. “Kemer takmış tanrım!” dedi. Erkek adam kemer takmalıydı. Erkekliğin onda dokuzu kaçmaksa o kemer takılacak. Ben ayaktaydım. Etrafa takılıyordu gözüm. Karanlık. Sonra saçlarını kavradım. İnsan ancak karanlıkta sezebiliyor içindeki tanrıcığı.
Ve yarış başladı. Sen hiç bi’ kadınla yarıştın mı? Yapma, kazanamazsın. Yani kazanmamalısın. Kadın, her zaman senden üstün olmalı. Neden bu kadar sıcaktım?
Soluk soluğa doğruldu Rafaela. Ellerim vucudunda keşfe koyuldu. Acelem yoktu. İçeride uyuyan uyusun, sevişen sevişedursun. Güneş doğuyormuş kime ne, ben sevişirken zaman dursun!
Ve son olarak üstad; hepimizin bildiği gibi tanrıcıklarda yürür. Her şey bittiğinde. Yani döndüğünde kadın sırtını sana. İşte o zaman yakıp bi’ sigara düşülür yola. Hava eksi sekiz. Eller cepte, kiralık kentin karanlık sokaklarında.
0444