Evet kabul ediyorum onu sevmek, başarılı bir intihar denemesiydi.
Öyle ki, öldükten sonra bile nefes almaya devam ettim ben.
Ne zaman onun boşluğunu bir başkasıyla kapamaya çalıştıysam, biraz daha eksildim ben.
Aslında işler yolundaydı, ters giden bendim.
Her şey yolunda giderken yetişemeyen bendim.
Ama bir gün durdum ve;
“Madem tutunmayı öğrenemiyorsun.” dedim kendi kendime, “Düşmekten zevk almaya bak.”
Biliyorum zor; ne kadar unutmak istersen iste hayali seninle yaşayacak sanki, her şey onu hatırlatacak. Herkes sanki önceden planlaşmış gibi onu unutmaman için adeta ısrarla ‘nasıl gidiyor ilişkiniz?’ diye soracak..
Unut demiyorum ki sana ben;
Sevinç içinde hayatın, sevginin, meditasyonun, dünyanın güzelliklerinin, varoluşun sonsuz mutluluğunun tadını çıkart diyorum; her şeyin tadını çıkart.
Dünyevi olanı kutsala dönüştür.
Bu kıyıyı öteki kıyıya dönüştür, yeryüzünü cennete dönüştür.
Çok da zor değil be tatlım hı? Seni sırtından vuranlara ‘peeh’ de mesala, ya da eski sevgiline küsme.
Mesela eski sevgilini gördüğünde hemen yanına git ve ”naber lan döl israfı” de. insanlık öldü mü di mi?
Seni dinlemek isteyen arkadaşlarından uzak dur. Anlattıkça yaşarsın acılarını.
Bir şey yapacakları da yok bana sorarsan.
Acı bi fren duyduğunda herkes cama koşar ama bir şey yapacaklarından mı sence? Sadece merak hepsindeki, acı ama bu kadar.
Biliyorum içinden ne dediğini bana; ‘Dümendesin diye havan kime kaptan? İkimiz de aynı yolun yolcusuyuz.’
Ama sen;
Sonu olmayan bir yola çıkacak kadar cesur, o yolun sonundaki umutsuzluğu göremeyecek kadar da korkaksın.
Hayat kısa deyip kabuğuna çekilme; Hayat kısa değil, sen zamanını kötü kullanıyorsun.
Cümlenin bittiğini biliyor, ama yine de nokta koymaya diretiyorsun.
Göz göre göre hayatını yaşarken, imla hatası yapıyorsun.
Yolda bir problem yok, sen istesen görebileceğin o kıytırık taşlara takılıyorsun.
Dışarıdakilerin olmanı istedikleri kişi olmaya çalışırken, içindekini öldürüyorsun; farkında değilsin.
Baksana acizliğine hayatının gidişatını hayatında olmayan bir insan belirliyor, bu kadar mı koskoca sen?
Zamanın başlı başına bir hastalık olduğunu bilmiyorsun sen, onun yaraları iyileştiren bir ilaç olduğu umuduyla kendini avutuyorsun çaresizce.
Seni tanımıyorum belki ama aynı senim değil mi?
Kendini bu kadar özel hissetme,
çünkü yaptığın ve yaşadığın her şeyi senden önce birileri yaşadı,
ben sadece onlardan biriyim ve sen yalnızca onları taklit ediyorsun.
Bugün geleceğini sanma onun, artık bekleme de..
Ve asla ‘keşke’ deme;
Keşke olmasaydı dediğin anılar olmasa, iyi ki olmuş dediğin anların birçoğunu yaşayamazdın.
Charles Bukowski der ki; ”Kadın şarap gibidir derler, mantarının açılması ilk sevgilisine benzer ilk ona değen tirbişondur, o işini bitirip yok olduğunda sürekli tadılır, doğru kişi kadeh olmalı ki içini ona döker, herşeyin bittiği an şişenin dibinin görülmesidir..geriye boş bir şişe kalır…en son tadına bakan da o şişeyi kırar ve kadın acılar içinde kırılır…’’
Görüp görebileceğin en çabuk tüketilmiş şaraptan bi not daha sana;
‘Yaşamak için bir neden bulamadığım anlarda karşıma bazen bir dal sigara, bir fincan kahve, bir fotoğraf, yani, bazen birçok neden çıkıyor. Sen yeter ki görmeyi iste ve sadece dene.’