Geçtiğimiz yıl, bir arkadaşım ile yolda karşılaştım. Arkadaşım hayli üzgündü, sebebini sordum, bir dostunun boşandığını ve ona destek olmak için ziyarete gitmekte olduğunu söyledi.
Peki mesele neymiş?
*Adem Havvaya; Seni sevmiyorum artık, başka birini seviyorum, demiş.
*Havva da zor da olsa kabullenmiş..ve yollar ayrılmış..
Peki dedim arkadaşıma, bu kadar üzgün bir ifade ile cenaze evine gider gibi mi gideceksin arkadaşına?
El cevap: Ne yani, bu da bir çeşit cenaze değil mi? Evliliklerini gömdüler, tabi ki cenazeye gider gibi gitmek lazım güle oynaya gidemem ki!
Tamam arkadaşım, güle oynaya değilse de, en azından sukunetine bürün bir saksı da sardunya al, arkadaşına git..ona de ki;
Bak arkadaşım, zor günler yaşadın biliyorum, daha da geçmedi bunu da biliyorum, gelecek endişelerin var farkındayım, ama benim tanıdığım ( ……. ) kuvvetlidir ve bu günleri de atlatır..
demelisiniz ona..
Arkadaşım, çiçek mi ne alakası var, kutlamaya mı gidiyoruz..çukulata da alalım mı ? dedi, şaşkın şaşkın.
O da olur dedim, serotonin i artırır güzel fikir cukulata da almalısın!
arkadaşım ile biraz buruk da olsa gülüşerek ayrıldık..
Konuyu düşündüm uzun zaman, her olayı nasıl da abarttığımızı düşündüm..
Evet 3 çocukla dul kalmış, eski eş genç bi hanımla evlenecekmiş ve daha bir çok yaralayıcı hadise..
Bunlar oldukça incitici gibi görünse de, yeri geldiğinde kısmet dediğimiz bir çok olay da, mesele boşanmak olunca, çevrede bulunan ne kadar insan varsa sorgu hakimi kesildiğini gördüm..
Evlilik iyi hoş da ! ya boşanmak?
Kabus mu gerçekten? yoksa el alelemin kabusa çevirmesine çok yatkın bir hadisemidir?
Her konuda kaderciliği savunurken, boşanan çiftleri gördüğümüz de.. ”ama” lar ile konuyu didiklemek, barıştırıcı güç işgüzarlığı yapmak , parantez açma kapamalarının yoğunluğunda boğulmak durumu düzeltmediği gibi çıkmazlara sürüklemiyor sürüklemiyor mu?
Kadın şiddet görürken, karı koca arasına girilmez mantığı aynı çift boşanma kararı alınca birden bire piyangodan para çıkınca çoğalan akraba-i talugat örneğinde ki gibi, çiftin kapınsı çalıp ”dur yapma! çünkü siz evlisizniz” repliğni söyleme hakkı mı veriyor yakınlara?
Erkek tarafından çok da zor görünmeyen boşanma durumu, kadın yönünden daha da trajik mi olmalı? peki neden?
Gülben Ergen gibi ayaklarının üzerin de duran bir kadının bile 3 çocukla yeniden evlenmesi sorgulanır ki? neden?
Sahabe hayatına bakalım..
Mekkeli müşriklerin ezaları sonucun da Medineye göçen muhacirlere Ensar kapısını açmıştı.hatta ve hatta Ensar dan bazıları iki eşimden birini boşayayım kardeşim istersen sen nikahlan ..
diyecek kadar da doğal karşılanmış bu durum, günümüze yansıtılsa kıyamet kopar..
O zaman durum farklıydı değil mi? ne farkı vardı peki? dinde nikah düşen ve düşmeyenler belli değil mi?
Kadının kocası ölse, erkek kardeşi ile nikahlanma durumu caizdir mesela..
(Nisa suresin de ayet ile sabittir kadına nikah düşen ve düşmeyenlerin kimlikleri),
hal böyle iken, sorgulamalar yapmaktan kendini alamayan insanlar, dedikodu kazanlarında kardeşlerinin etlerini pişirir ve yerler, manevi yamyamlık değil de bu nedir?
Aileler gençlerin evlilik aşamasında öyle çok müdahil olurlar ki genç bireylerin kararlarına..ardından evlilik içinde her ailede olabilen sürtüşmeler başlar..
Bu doğaldır yeni bir hayata alışma sürecidir..
Fakat her zaman hafif geçmez bu tartışmalar ya da kişilerin yetişme-eğitim-görgü-bilgi durumuna göre değişkenlik gösterebilir tartışmaların dozu.
Vakıf çalışmalarımızda kadın dertleri dinleme ve çözüm arama çalışmalarımızda, şahit olduğum bir hadisedir..
*Bir kadın yıllardır evli ve dayak yiyordu..( dayak yemek de ne berbat bir tanımdır)
son tartışmalarının neticesin de adam ( söz gelimi adam işte) kadının kolunu kırmış ve sol kulağına yumruk atma neticesin de, kadının kulak zarı patlamıştı..
Kadına ailen biliyor mu? dedik..kısmen dedi..
Ertesi gün, tüm cengaverliğimizi takınarak kadının abisine gittim..abiye ( sözde abi ) durumu anlattım.
Abinin ilk sözü şu oldu ; Kimbilir ne yaptı ki bizim kız, enişte vurdu ona..
Evet ya..kadın haketmişti..abisine göre bile hak etmişti..evet kadın çok suçluydu, çünkü akşam lavaboya girdiği vakitte gelen eşine kapıyı geç açmıştı..
Kadının kırılan kolu iyileşti..kulağından 2 ameliyat geçirdi, kulak arkası derisinden yapay kulak zarı uygulandı, eskisi kadar iyi duymasa da kulağı ağrımıyor en azından.
Ve .. evet..beklenilen müjdeli haber ise şu..!
O evlilik yıkılmadı..!
Kimse o kadının mahkeme süreciyle ve maişet teminiyle uğraşmak zorunda kalmadı, çocuklar yuvasız kalmadı..!!
*Kadının kırılan kolu gibi midir kalbi peki?
*Kaç vakitte onarılır kırılan kalp? ya da mümkün müdür onarmak?
EVLİLİK ve BOŞANMA II.BÖLÜM
GELİNLİK İLE GİRESİN KEFEN İLE ÇIKASIN!
Önce ki makalem de, şiddet gören bir kadının kırılan kalbinin onarılmasının mümkün olup olmadığını sormuştum..
Aslında oldukça acı bir durum, pek de onarılması gerektiği de düşünülmez kalbin..peki neden?
Çünkü kalp kırıklarını gizler..
Kalp kırıklığı dile gelmez, gelse bile her zaman karşısında hatasını anlayan,
samimi biçimde nedamet duyan ve affedilmeyi isteyen muhatap bulamaz.
Üstelik kırıklar kaynamadan yeni yeni darbeler almaya da devam ederse, aile kudsiyetinin kökten ve doz doz çürümeye başlaması kaçınılmaz olur.
DEYİM Mİ DEMEYİM Mİ?
*YUVAYI DİŞİ KUŞ YAPAR !
Yuvayı dişi kuş yapar sözü kadın için iltifat mıdır, yoksa sorumluluğu büyük ölçüde kadına yükleyen subliminal bir öğreti midir?
Yuvayı dişi kuş yapıyorsa, her dağılan yuvanın sorumlusunun da kadın olduğu mantığıyla, ademler fazlasıyla temize çıkıyor sanki..
Bir yuva yerli yerinde değilse kadındır sorumlusu, düşüncesine sığınan Ademler, Havva validemizin yasak meyveyi kendilerine ikram etmelerinden dolayı tek sorumluyu Havva olarak görmenin doğal olduğu düşünüyor olabilirler..
Oysa ki akıl mantık ve güç gibi üstün vasıflar söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmaz bu ademler..
Öyle ya, erkek hatalı olur mu? Çalışır kazanır evimizin direğidir gölgesi yeter..
Fakat günümüzde kadınlar da çalışıyor ve maddi özgürlüğünü kazanınca da öz güveni olan kadın sabır etmeye meyyal olmuyor..Bunu da yabana atmamak gerekir.
Bir çok kadının, kız evlatlarını okutmakiçin desteklemesi ( bir vakitler olduğu gibi, okumanın ilimlenmek olması ve ilimin farz olması gerçeğinden, meslek sahibi olmanın hizmet şuuru olması gerektiği olgusu değildir..
Okumak da çalışmak da güzel, lakin çevremde gözlemlediğim, artık şu:
Kızım okusun, elin eline bakmasın ( el dediği de kocası ) benim gibi sıkıntı çekmesin, başı sıkışırsa yarın bir gün, kapıyı vurup gidebilsin ) varsayılarıdır çoğunlukla.
Kızların okumamasını isteyen de aynı düşüncenin ter mantığıdır.
” Okuyup gözü açılmasın boyun eğmeyi öğrensin ”
*Önemli uyarı! Hizmet, cemaat tekelinde bir söz değildir. Halka hizmet hakka hizmettir, genelleme olarak kullanılan bir kelimedir!
2.GELİNLİKLE GİRESİN KEFEN İLE ÇIKASIN!
Hemen her evlenen genç kıza bu söylenirdi bir vakitler, artık pek söylenmese de içten içe edilen bir ilginç dua haline gelmiştir bu deyim..
Bu ve bunun gibi sözler de ki baskıcılığı kabul etmek mümkün değil..
İyi niyetli bir temenni olamaz bu söz..ki zaten yanlış algılayan ademler tarafından, öldürülen kadınların bu kadar arttığına şahit olunca, bu gibi sözlerin bilinç altına nasıl işlendiğini de anlayabiliriz..
” Seni koca evinden kefenle çıkarmaya ahdettim, çorbanın tuzunu fazla kaçırırsan ahdimi yeri,ne getiririm kadın” diye düşünen ademlerin bu kadar çok olmasında işte hep bu inceden işlenmiş deyimsel sözlerin etkisi de vardır.
Ama, adem efendi anlamaz ki, kadının senin evinden kefenle çıkması demek onu gencecik yaşta çekip vurman demek değildir..
Huzur içinde yaşasın, bir yastıkta yaş alsın ve takdir-i ilahi ile de vakti saati gelinde, ukbaya yolcu olsun ..manasındadır o söz..
Fakat anlayana tabi ki..!
Kadının korunması kollanması Ademe emanet edilmiş olmasındandır..
Yoksa Ademin kulu-kölesi olduğundan değildir. Adem değildir Havva nın sahibi..Adem Havvayı sahibi gibi görür ise bu duruma en çok Yaradan gücenir..
Adem Havva ya kıyarsa Kabilin isyanı ve sözden çıkmış olması nedeni ile Kabil ile haşrolunur.
Adem Havvayı hoş tutarsa Fahr-i Kainat efendimizin uslubunu özümsediğindendir ki, Bu da Ademe Rasul’ un cennet komşuluğu ile mükafatlanmasına vesile olur.
Şunu anlamak lazım..Gelinlik ve kefen dışında ihtimalleri de vardır Havva’ nın..Bu ruhsat Allah Tarafından Havvaya verilmiştir. Bunu erdemlice kabul etmek de Adem gibi Ademlere yaraşır.
EVLİLİK ve BOŞANMA III. Bölüm – Dilek Erdem
”dağılan yuvaların kanadı kırık kuşları çocuklar..”
Bir arkadaşımızın evladının düğünün de aynı masada oturduğum sosyolog arkadaşım
” Son zamanlar da düğünler, acaba kaç ay sonra boşanacak diye aklımdan geçiriyorum” dedi..
Bir yıl önce evlenen cici bir eğitimci kızımız da ayrılmış. Sosyolog arkadaşım ile konuyu irdelerken,
” Bu güzel çiftin ayrılması üzücü, yine de en azından çocuklarının olmaması bir tesellidir dedim. Masamızda ki bir hanım teyze ise;
” keşke çocukları olsaydı, boşanmazlardı belki” deyince, arkadaşımla göz göze geldik..sustuk
Çocuğun emniyet kemeri göründüğü zamanlardayız hala diye üzülmeden edemedik..
buraya kadar boşanmayı teşvik eden bir şey yazdım mı bilmiyorum fakat amacım da bu değildi zaten..
Sadece farklı bakış açılarından olayları görebilmeyi ve gösterebilmeyi umuyorum..
Boşanma, Allahın sevmediği bir helaldir.. Ama helaldir sonuçta..Yani Herkes arzu eder bir yastıkta kocamayı lakin, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunda ise, olgun, akılcı ve ağırbaşlı olarak bu kurumun başlaması ya da bitmesi gerekiyorsa da bitmesi uygun olmalı ve olumlu karşılanmalıdır.
Hır gürü bitmeyen bir ev de yaşamaya mecbur mu olmalı çocuk?
Yoksa anne babanın bir çatı altında olmadığı ama nisbeten daha az sorunlu boşanmış ailenin çocuğu olması daha mı hayırlıdır?
Boşanma hadiseleri, kişiye özel fetvalar gibi kişinin yaşam şekli konumu ve durumuna göre değişebilir..
Huzursuz yuva yada boşanmış ailenin evladı olmak, her iki durum da çocuk için zordur..
Onlar etkilenmesin diye susmak sabretmek zaman için de birikmişliklere yol açabilir..
Erken verilen bir ayrılık kararı ise sonradan pişmanlıklara neden olabilir..
Boşanmalarda tek ölçü ve geçerli sebep değilse bile, erkeğin eşine şiddet göstermesinin ciddi bir ayrılık vesilesidir.
Hanım sabrederim dert değil diyorsa, olmaz ille de ayrıl denemez..
Hanım huzursuz ise ve yol ayrımında çare görüyorsa, her şekilde yardımcı olmalı ve en az yara ile kopmaya çalışması mantıklıdır..
Evlilikler de yada boşanmalarda özellikle içinde şiddet olan evler de kadın kadar çocuk da mağdurdur.
Annenin babası tarafından dövüldüğünü gören bir çocuğun psikolojisinin sağlam kalması çok zordur..
kaldı ki baba şablonu şudur yada olmalıdır çocuğun gözünde..
”Babam bizi her türlü kötülüğe karşı koruyan adam”
Fakat şiddet uygulayan baba olunca kim korur ki aileyi?
Çocuk babadan dayak yemese bile korkar babanın bu halinden, kaldı ki eşine el kaldıran biri çocuğunu da es geçmiyordur muhtemelen..
Şimdiye kadar darp edilme hadiselerinden yola çıktığım makalemde, bir de baskı, korku,
hor görülme gibi fizyolojik açıdan görünür olmayan yine de iç dünyaları alt üst eden durumlar var ki tümüne psikolojik şiddet deniyor.
Kadını, anneyi evladının gözünde öğretici rolünden çıkartıp aciz ve hatalı ki cezayı hak ediyor değeri yok ki hırpalanıyor! Düşüncesi de oluşabilir çocuğun gözünde.
Babaya öfke duyabilir çocuk, aşırı pasif de olabilir büyüdüğünde, kendisini başka türlü ifade etmeyi öğrenemediyse şiddet uygulayan birey de olabilir.
Yada çocuk, kendisini dış dünyaya kapatıp hayali bir dünyada yaşamaya da başlayabilir..
ki bun son ihtimal en zararsızı gibi görünse de, ilerleyen zamanlarda gerçeklerin kabullenişin de sorun yaşama olasılığı çok yüksektir.
Boşanmalarda Domino etkisi mutlaktır ama yön, çok da kestirilemez..
EVLİLİK ve BOŞANMA IIII. Bölüm
Evlilik ve boşanma konusunu olumluhaber.com yazarlarından ve sosyolog Eda Bildek ile konuştuk..
-Eğitimli kadın evlilik kararında daha mı isabetli oluyor? Eda hanım?
Eda Bildek: “Bil ki sana isabet edecek şey mutlaka isabet edecekti” der efendimiz Tirmizin rivayeti ile…
Evlilik kaderin güçlü bir parçası ama bu demek değil ki alnımızda yazılan bizim irademiz dışında oluyor. Olacak olan oluyor ama olacak olandaki irademizi Mevla’m ezelden biliyor; işte bu bilinçle yazılan kaderimiz günü gelince aşikâr oluyor.
Evliliği esaret ya da sadece aile kurmak maksadı ile kadın ile erkeğin bir araya gelişi olarak tanımlayan zihniyetlerin neticesinde bu toplumun %90 yanlış bir yapılanma üzerine birleşiyor.
Eğitimi biten ya da okumayan kızlar artık yapılacak tek şeyin evlilik olduğu psikolojisi ile evlenmeye şartlandırılıyor; erkekler de durum çok daha vahim her şeyi yapabilirsin zihniyeti ile hataları ört bas edilen erkekler evliliğe gelince ailenin ya da hatırı sayılı kişilerin işaret ettiği kızlarla evlenmeye yönlendiriliyor.
Aşk, sevmek gibi kavramlarda neymiş, hayat bundan ibaret değil duygusu ile mantığa yönlendiriliyor; oysa kalbin almadığını mantıkta kabul etmez.
Lakin bizim büyüklerimiz ve sözde çok şey yaşamış ama evliliğin asıl maksadını kavrayamamış evlilikte danışılan kişiler yeni nesil kişileri yanlış yönlendiriyor.
Sorunuza gelince eğitimden kastınız diplomalı-diplomasız kişilerse cevabım hayır; eğer eğitimden kastınız kişinin kendi kalbini, aklını idrak etme analizine erişmiş, toplumsal değerleri, aile yapısını, evlilik kavramını, din kavramında işaret edilen aile yapısını özümsemiş bir kadın ise; evet böyle bir kadın yaşı kaç olursa olsun, baskı altında değil de yıllarca empoze edilmiş fikirlerin ışığı altında değil ne istediğini bilen biri olarak tercih yapacak ve yaptığı tercihin sorumluluklarını taşıyabilecek, uyum sağlayabilecektir.
-Eğitimli kadın, eğitimsiz kadına göre daha mı az şiddet görüyor?
Eda Bildek: Şiddeti uygulayan erkek ya da kadın olsun sorunlarını iletişim ile çözemeyen karşısındaki kişide diyelim ki zorlayıcı, tahrik edici olaylar var, bu durumlara karşı kontrollü olarak hareket edemeyen kişidir.
Öncelikle bu yapıda olan kişinin çocukluğunda nasıl bir ailede yetiştiği, nasıl bir eğitim modeli altında bu yaşa geldiği üzerinde durup düşünmek ve bu şiddete eğilim gösteren yönünü ve kendi kontrolsüzlüğünü kontrol altına alma bilincine eriştirilmesi gerekir.
Psikologlar, evlilik terapistleri bunun için var ama toplumda bu konuda tedavi almak, yardım görmek kişilerin bilincine henüz tam olarak yerleştirilmemiş bir durum.
Yine bizim toplumumuzda sadece kadınların şiddet gördüğü düşünülüyor oysa kadınların da sözlü yahut saldırgan tavırlarla çocuklarına, eşlerine şiddet uygulandığını göz önünde bulundurursak şiddet bir aciziyet ve kısmi hastalıktır.
Ve tüm bunların üzerine hayır, şiddeti sadece eğitimsiz kadınlar görmüyor sadece eğitim almış kadınlara nazaran onlar daha fazla savunmasız olabiliyor.
Çünkü imkânları olan bir kadın bu duruma katlanmak zorunda olmadığını, gerekirse ayrılarak da ayakta durabileceğine inanan bir mesleğe sahip oluyor.
Sanırım aile baskısı ya da ekonomik zorluklara sahip kadınlar çok daha mağdur ediliyor.
-İslam kadına bu kadar önem vermişken ve bizi de İslam toplumu olduğumuz hal de neden bunca şiddet var?
Eda Bildek: Bizim toplumuzdaki yasalar, eğitim sistemi İslami kaidelere göre düzenlenmiş değil.
Durum böyle olunca insanlar ezberlenmiş İslami kaideleri, bir görevmiş gibi, zorunluluk hissi ile insanlara öğretiyorlar. Bunları yapmak zorundasın yoksa Allah günah yazar, cehennemlik olursun tehditleri ile…
Öldürmeyi namusunu temizleme olarak gösteren, boşanmayı suç olarak ilan eden fetva vericilerin olduğu toplumda şiddeti din kabul etmiyor diyerek şiddet uygulayanın vazgeçmesini beklemek büyük bir beklenti olur.
Kadına değer Cumhuriyet ile verildiği zannı var bu ülkeden. İnsanlığa değeri yaratıcı verdi ve tüm peygamberler ve kitaplarda İslam’ın adım adım son haline gelene kadarki süreci işlendi ve hiçbirinde zorunluluk, şiddet, aşağılama gibi kavramlar olmadı. Kadın her zaman mukaddesti, değerliydi, o kadar değerliydi ki evlilikte kadının rızası olmadığı sürece o nikâhın hükmü olmayacağı beyanı da vardı ama örfler, gelenekler kadının kararını çiğnediler.
Evliliğe onlar adına anne-baba verebilir fikri oluşturdular. Bir kadının, kendine uygun gördüğü kişiye evlilik teklifi etmesi bu gün hayâsızlık ya da bir erkeğin arkasına düşmek olarak nitelendirilirken İslam kadına bu hakkı vererek yüceltiyor. Neden bunca şiddet var çünkü İslam gerçek anlamı ile anlaşılmıyor, herkes ucundan kıyısından yorumlamakla sözde ve gösteriş boyutu ile yaşıyor İslam’ı.
-İslam kadına boşama hakkı vermiş midir? Hangi durumlarda?
Eda Bildek: Elbette vermiştir, Katolikler evliliğin asla bozulmamasını bir kere evlendiğin insanla sonsuza kadar evli olma zorunluluğu getirmiştir. Bu da yanlış bir kavramdır.
İslam kadın ve erkeğe hayatlarını birleştirme hakkı verdiği gibi iki tarafın haklarını çiğnemeden, mahremiyeti ve sorunları dışarı aksettirmeden ayrılma hakkı da vermiştir. Günümüzde ilahiyat mezunlarının bile çoğunun fetva olarak boşanmayı bir suçmuş gibi aksettiren kınayıcı tavırları birçok mutsuz evliliğin yahut sonu ölümle veya sağlıksız ortamlarda psikolojisi bozuk kadın-erkek ve bu ikili arasında kalmış çocukların varlığı ile evlilik kurumunun İslam’daki maksadından çıktığını görüyoruz.
Evliliğin devamı hayırlı olandır, evlilik iki yüreğin birlikte bir ömrü paylaşma eylemidir. Öncelik ne birbirilerinin aileleridir, ne doğan çocuklardır, öncelik o çatıyı yuva yapan kadın ve erkeğin birbirlerini tamamlayıp, huzur olabilmeleri, sevmeleridir.
Birçok olumsuz durum neticesinde kadın ayrılma hakkı talep edebilir; şiddet, erkeğin sorumluluklarını yerine getirmemesi, hırpalanmak, ihanet vb durumlarda kadın ayrılma talebinde bulunabilir. Ama daha önemlisi tüm bunların olmadığı koşullarda da sadece kadın, erkeğe ısınamadığı, eş olarak sevemediği içinde ayrılık talep edebilir.
Aynı durum erkekler içinde geçerlidir. Buna sahabe döneminden de örnekler vardır.
-İslam’da evlilik ve boşanma durumları örf ve adetlerin karışmasıyla zarar gördü mü sizce de?
Eda Bildek: Evet, kesinlikle gördü. Örf-gelenek düşüncesi terörün alt yapısını oluşturan baskıcı fikirlerden oluştuğunu da acı ile görüyoruz.
İslam’da her durum için yol göstericidir. Kişilerin ruh sağlığı dikkate alınarak çözüm yolları sunar.
Oysa günümüzde el-âlem ne der, bizim büyüklerimiz şöyle derdi gibi kalıplaşmış fikirlerle insanların var ettiği fikirleri İlahi bir emir gibi dayatıp problemleri çıkmaz sokağa dönüştürdüler.
-Evlilik aşamasında israf yapılıyor mu sizce de ve bu israf evliliği nasıl etkiliyor?
Eda Bildek: Evlenme sürecinde gördüğümüz tüm hazırlıkları içinden çıkılamaz beklentilerle yıpratan çiftler oluyor.
Evliliğin amacı huzurlu ve mutlu bir yuva var edip, iki gönlün bu yuvayı karşılıklı saygı ve sevgi ile ayakta tutmasıdır. Kur’an israf etmeyiniz der, ne cimriliği över ne de israfı.
Tabi ki evlenen çiftlerin imkânlarına göre değişir yapılan eylemler. Ama gereksiz bir sürü harcamalara sebep olan kutlamalarla hem süreç uzatılıyor hem aileler yıpranıyor hem de aşırı masraf yapılıyor.
Çoğu kez tek bir kişinin söz, nişan, kına, düğün, nikâh gibi aşamalarına yapılan masrafla 3-4 çift daha evlenebileceğine şahit oluyoruz.
Bu tarz kutlamalar genellikle kişilerin mutluluğundan daha çok bu mutluluğu etrafa gösterme çabasından kaynaklandığını düşünüyorum, gösteriş ve etrafla yarışma arzu ile eylemler gerçekleştiriliyor.
Bilgilendirmeleri için Eda Bildek hanımefendiye teşekkür ediyoruz.