Boş otobüste iç çekerken “şöyle bir baktım da duygularımız ölmüş” dedi.Belli ki incinmişti.Toplumda yeri olmadığından huzuru da yoktu.İçinden küfürler etti.Küfür ağrı kesiciydi.Küfürü sevmezdi.Ettiği küfürlere inancı da yoktu.Küfürlerine kılıf uydurur, onları meşru yapmaya çalışırdı.Bir çeşit vicdan atlatma yolu.”Orospu çocuğu” derdi mesela.Kimsenin orospu olduğuna inandığından değil,orospu semtlerin ve fikirlerin çocuğu anlamında kullandığını açıklardı kendi kendine.Anlatan kendisi,dinleyen yine kendisi.Kime anlatabilir ki! Bunu demiyorum canım ,elbette bu , insanın başkasıyla paylaşmak istemeyeceği bir iç sesten ibaret.Ama paylaşılabilecek güzel şeyler öyle mi! İnsan anlatmak istiyor. Kendisini dinlesinler ; çoğunlukla iyi , hiç olmazsa “eh işte”lik bir tepki görmek istiyor.Ama olmuyor.Şu kalabalık şehirde anlatacak kimi var ki!? Doğru,şehir kalabalık,şehir Matrix. Kadın ve erkek Ajan Smith’ler kol geziyor.Herkes aynı.Farklılık yok.Tek tip derler ya işte öyle.Böyle olunca konuşma isteği de gelmiyor.Belki de bunların hepsi onun hiçkimseyle konuşmamak için uydurduğu bahaneler.
Acı…Eve gelirken acı , evdeyken acı , evden gelirken yine acı. Yemek yerken acı , alışveriş yaparken , ders çalışırken yine acı.Acılardan geçilmiyor.Çok şükür sevgili Tanrı’ya , büyük acılar değil elbet.Organlarını kaybeden insanların yaşadıklarının yanında.Siz hiç ayağı kesilen birini gördünüz mü?Ben gördüm.Giden ayağın kalan yerine hasta uzun uzun bakar.Birşeyler düşünür.Belki tahmin edeceğim,belki bileceğim ama asla hissedemeyeceğim onu.Parmakları eksik olan bir elle tokalaşmaya ne dersiniz.Ben tokalaştım,anlatsalar,ellerin böyle bir elle tokalaşacak ve sen gayet normalmiş gibi davranacaksın deseler inanmazdım.Ama insanın içinde asil bir duygu doğuyor.Asalet arayan buna baksın.İnsan bedenen o kadar da mükemmel değil bence.Maymuna benzeyen bir hayvandır,hepsi bu.İnsanı insan yapan fiziği olmuyor , iyilik ve kötülük insanı insan yapıyor.
Acı,acı,acı…Bunlar küçük acılar diyor kendi kendine.Bıçaklananlar hissetmez derler bıçağı, kanı görünce varırlarmış farkına.Belli ki onun durumu da öyle.Bıçağı yemiş ama daha kanı görmemiş.
Bazen bütün gerçeğin farkına varıyor,ağlamak istiyordu.Ağlamak ona farklı bir yerin kapısını açacakmış gibi hissediyordu.Garip,ağlayamazdı.Satırla doğranan bir uzuv gibi tek lifinin üzerine kalmış , az kaldı koptu kopacak.Küçük bir dokunuş gerekli o kadar.Ama tamamen kopmamak için mücadele veriyor.Belki kurtarırsa diğer kasların yeniden kaynaşacağına inanıyor.Belki bu inancından vazgeçmiyor.O zaman da yine yalnız kopmamaya gayret ediyor.Koparsa çöpe atılacak.Hayvanlara yem olup,toprağa karışacak.Hem koparsa yakınları çok üzülür.Bazen insan kendisine çok uzak gördüğü , hiç alakasının olmadığını düşündüğü bir insanın ölüm haberini alınca nasıl da oturup ağlar , iç çeker, düşünür.Belki onunla birlikte ölmek ister.Yaşamaktan utanır.Siz hiç birinin gözlerinizin önünde öldüğünü gördünüz mü? Umutlarını,dualarını işittiniz mi? Ben işittim.Sonra öldü.Çukura gömdüler.Başında ağladılar.Sonra herkes sustu.Arabalarına binip evlerine döndüler.Dünya sesten yoksun kaldı.Bazen kuşlar bile ötmüyordu.Utandım.Ölmek istedim.Zamanım gelmemişti…Ölemedim.Eve döndüm ben de.
Kitaplarıma baktım,acı acı gülümsedim.”Yahu bunlara kim çalışacak”.Güldüm.Sonra aklım başıma geldi.Sıkıntı bastı.Daha demin gülüyordum oysa.Aklıma harıl harıl çalışan arkadaşlarım geldi.Daha da hüzünlendim.Hüzünlenince ağlarım ama bu o tür bir hüzün değil ki! Bu basit birşey.En azından benim için kayda değer olmayan,sinek ısırığı gibi birşey.Aklına gelince “ah” diyorsun , fikrinin ısırdığı yeri kaşıyorsun biraz.Sonra unutup işine devam ediyorsun.Arada sırada da yara ile oynuyor , üzerine yara bandı yapıştırıp yapıştırmamayı düşünüyorsun.Çoğunlukla da yapıştırmıyorsun zaten.Sonra bir bakıyorsun, “geçmiş”.