Bireyin, sosyal ve duygusal gelişimi çocukluk yıllarında ailenin davranış ve tutumlarından etkilenir.
Sosyal gelişim, toplumsal beklentilere uygunluk gösteren kazanılmış davranış yeteneği olarak tanımlanmaktadır.
Duygu, bireyin yaşamında bir canlanma, hareketlenme anlamına gelmektedir. Duygular çocuğun temel gereksinimi ve bu gereksinimlerin dışarı yansımasıdır. Haz ya da elem olarak yaşanan duyguların yansıması çocukta sevinç, mutluluk, üzüntü, korku, öfke, kıskançlık, saldırganlık ve ağlamadır.
İnsanların birbiriyle iletişim kurabilmeleri için duygu ve düşüncelerini doğru şekilde ve doğru zamanda aktarabilmeleri çok önemlidir. Olaylara verdikleri tepkiler insan ilişkilerini şekillendirir. Olumlu ve ya olumsuz ilişkilerin ortaya çıkış sebebi duyguların doğru ya da yanlış şekilde ortaya çıkmasından büyük ölçüde etkilenir.
Okul öncesi dönemde çocuğun yaşamdaki en etkili sosyalleştirme kurumu ailesidir. Çocuğun ilk sosyalleştiği ortamın ailesi olması nedeniyle, ailesinin onunla olan etkileşimleri çok önemlidir. Annesi, babası ve eğer varsa kardeşiyle olan iletişimi toplumsal yaşam için adeta bir basamak niteliği taşımaktadır. Anne ve babasının davranışları, konuşmaları, giyinişleri, diğer insanlarla olan ilişkileri çocuğa örnek olur. Bu nedenledir ki çocuğun davranışlarının olumlu ya da olumsuz olmasının en büyük etkeni ailedir.
0-6 yaş arası çocukların psiko-sosyal gelişimini incelersek;
Erikson ’ un belirlemiş olduğu dönemlerin ilk üçü olan ‘Güvene Karşı Güvensizlik’ , ‘Özerkliğe Karşı Kuşku’ ve ‘Girişkenliğe Karşı Suçluluk’ dönemleri çocuğun yaşamında; doğumundan altı yaşa kadar olan dönemi kapsamaktadır. Bu dönemlerin her biri kendi içinde, bir bireyin kendisi ve sosyal çevresi ile olan etkileşiminde yeni sosyal etkileşim boyutu oluşturmaktadır.
Güvene Karşı Güvensizlik Dönemi (0-2 yaş)
Ailenin dikkatli olması gereken ve çocuğu ile ilgilenmesi gerektiği en önemli yaş aralığıdır. Acıktığında doyurulan, susadığında su verilen, altı zamanında değiştirilen ve bununla beraber sırtı sıvazlanan ona sevgi ve ilgi belirtilen çocuk ailesine büyük güven duyacak ve kendisini değerli hissedecektir. Böylece sosyal yaşamına olumlu temeller atılarak geleceğindeki insanlara güvenecektir. Sosyal ilişkilerinde ve sosyal iletişiminde başarılı olacaktır. Eğer gereksinimleri giderilmez ve yeteri kadar ilgilenilmezse kendini değersiz ve güvensiz hissedecektir. Dolayısıyla sosyal hayatında sağlıklı ilişkiler kuramayacaktır.
Özerkliğe Karşı Kuşku Dönemi (2-3 yaş)
Bu dönemde çocuğun yürümeye başlaması, kendi başına yemek yiyebilmesiyle, tuvalet alışkanlığını yavaş yavaş kazanması ve buna benzer beceriler ile beraber dış dünyada bir şeyleri tek başına yaptığını görmektedir. Çocuk artık bir şeyleri tek başına yapmak ister fakat anne ve babasının da ona destek olmasını beklemektedir, tam bir bağımsızlıktan söz edilemez. Aile çocuğun ihtiyaçlarını tek başına karşılamasına izin vermeli ve aynı zamanda ona destek olmalıdır. Bir şeyleri başarmasına fırsat sunmalıdır. Gelecek yaşantısında daha kuşkusuz bireyler yetişmesi açısından çok önemlidir.
Girişkenliğe Karşı Suçluluk Dönemi (3-6 yaş)
Çocuk bu dönemde yapabilidiği yeteneklerinin sayısını arttırmış ve daha becerikli hale gelmiştir. Özellikle merak ve araştırma duyguları oldukça gelişmiştir. Artık diğer arkadaşlarıyla da iletişim kurmaya başladığı dönemdir.Ailesinden sonraki sosyal hayatına adım atmaya ve çevresini genişletmeye başlamıştır. Girişkenliği konusunda ailesinin onun sorduğu sorulara cevap vermesi , arkadaşlarıyla olan yakınlaşmalarında ona destekleyici ortamlar sunması son derece önemlidir. Çocuğun sorduğu soruları küçümsemeyip , onun anlayacağı şekilde cevaplar vermeye çalışmalıyız. Arkadaşlarıyla oynamasını ve iletişim halinde olmasını desteklemeliyiz. Merak ettiği şeyleri öğrenmesi için ona keşif ortamları sunmalıyız, kendisinin deneyerek bulmasına ve öğrenmesine yardımcı olmalıyız. Eğer tam tersi bir davranış sergilersek çocuk bu girişken tutumundan dolayı bir suçluluk duygusu yaşayacaktır. Bireyin ilerleyen döneminde yapacağı girişimlerde: ‘Acaba yanlış yapar mıyım ?’, ‘Yanlış yapınca sorunların altından kalkabilir miyim ?’ gibi suçluluk duygularına kapılmasına neden olabilmektedir. Toplumda bu nedenlerden dolayı hayal ettiği , yapmak istediği şeylerden vazgeçen bireyler oldukça fazla görülmektedir.
Ailenin çocuğu bir birey olarak varlığını benimsemesi ilk yıllarda çocuğun sosyal ve duygusal gelişimi açısından da çok önemlidir. Gelişim özelliklerini bilmeli ve hangi yaş aralığında neleri yapacağı konusunda detaylı bilgi sahibi olmalıdır. Onunla ilgilenmeli, ihtiyaçların karşılanmasında gerekli hassasiyeti göstermeli ve iyi rehberlik etmelidir. Merak duygusunu canlı tutmalıdır. Aynı zamanda kendi yaptığı davranışlarla örnek olmalıdır. Böylece çocuğunun sosyal ve duygusal gelişiminin temellerini iyi atarak onun gelecekte yaşayabileceği sorunlarını en aza indirgemiş olur. Sağlıklı ilişkiler kuran, benlik kavramı gelişmiş, insan ilişkileri kuvvetli ve mutlu bireylerin temelleri sağlam bir şekilde atılmış olur. Bireyin yapacağı girişimlerde ve faaliyetlerde daha özgüvenli ve cesur olmasını sağlar.
Güven verici ve destekleyici aile tutumlarına bakıldığında çocukların daha mutlu, başarılı ve sosyal ilişkilerinin kuvvetli oduğunu görüyoruz. Ana-baba ve çocuk üçgeninde ancak tarafların duygu ve düşüncelerini birbirlerine aktarmaları ve başarılı bir diyalog kurabilmeleri halinde sorunlarına çözüm bulmaları mümkündür. Öncelikle dünyaya getirdiğimiz bireyin sorumluluğunun farkında olmalıyız. Onu geleceğe sevgi, saygı, ilgi, örnek tutumlarla ve gelişimsel dönemlerinin özelliklerini göz ardı etmeden hazırlamalıyız. Çocuğun ailenin aynası olduğunu unutmamalıyız. Olumlu ya da olumsuz davranışlarında yanında olmalıyız ve beraber çözüm yollarına gitmeliyiz. Güven verici bir aile ortamı yaratmalıyız.