Asya topraklarında yaşayan bir Kral vardı. Çevresine içinde büyüyen bir boşluk olduğunu söylerdi. Bu boşluğun kendisini her geçen üzdüğünü fark eden kral, son zamanlarda da önceden yaptığında kendisini mutlu eden hiçbir şeyin artık kendisini mutlu etmediğini anladı. Birbirine pek az kavuşan göz kapaklarının hasret giderdiği bir vakitte gördüğü adam, suyun tadının ne olduğunu öğrendiği zaman onu yiyip bitiren boşluğun kapanacağını, sıhhatine kavuşacağını söyledi. Kral hemen halkına, suyun tadının ne olduğunu kendisine açıklayana hazinesinden büyük bir pay vereceğini duyurdu. Aylar boyunca saraya birçok insan gelip gitti. Sorumlu kişilerin beğendiği cevaplar krala iletildi.
Bir filozof dedi ki, “Su, ne tatlı ne ekşi olandır; su, tatları tattıran tatsız bir şeydir.”
Başka bir filozof, “Suyun tadını algılayacak duygulara erişememiştir insanoğlu.” dedi.
En yaşlı filozof günlerce düşünüp, “ Hayat bir sudur. Herkes suyun tadının ne olduğunu bulmaya çalışır ancak kimse bulamaz. Bir tadı olduğu da kesindir.” diye iletti.
Bir genç tüm filozofları dikkatle dinledikten sonra elindeki bir tas suyu kaldırıp, “Suyu önce birazcık içiyorum kralım, daha sonra da tadının ne olduğuna karar vereceğim. ”
Gencin cümlesini duyan Kral, müthiş bir yaşama sevinci ile doldu. Hazinesinin tamamını gence bağışladı.