09 Mart 2015/Perşembe/-Gürsel Özkır
Bionic -Gerçeği duysan gerçek olduğunu anlar mısın?
Franz -Hayır anlamam!
Bionic -Ya ne yaparsın?
Franz -Anlamaya çalışırım.
Bionic -Neyi?
Franz -Duyduğumu.
Bionic -Neyi duydun ki?
Franz -Anlamadığımı.
Bionic -Anlayamadım.
Franz -Duyarsan anlar mısın dediğin gerçeği.
Bionic -Duyduğun gerçeği neden anlayamazsın ki?
Franz -Anlayamadığım değil, anlamadığım gerçeği.
Bionic -Peki neden?
Franz -Zira duyduğum gerçeğin gerçek olduğuna ve duyduğum gerçeği gerçekten mi duydum diye işkillenirim.
Bionic -Sendeki bu kuruntunun amacı nedir?
Franz -Duyduğum gerçeğin gerçek olduğuna inanmaktır.
Bionic -Anlayamadım. Nasıl yani?
Franz -Bu şüphem gereği analitik ve analiz basamaklarını duygu eşliğinde dans eden mantığın akıl süzgecinden geçirerek aşmak durumunda olmaktayım.
Bionic -Analiz, analitik, mantık ve akıl tamam da… Peki ya duygu ne alaka?
Franz -Çünkü analiz, analitik, mantık ve akıl süreçleri ancak duygu ile işlevsel olabilirler.
Bionic -Peki. Diyelim ki duygusuz olmasına ilşkin yine de analiz, analitik, mantık ve akıl basamakları işleyişte olabilir olsa, o zaman ne olur?
Franz -İşte o zaman, bu varsayım yoksayım olur; varsayımı yoksaymasak eğer, işte o zaman, duyulan gerçeğin gerçek olduğunun belirsizliğine gidilir.
Bionic -Nasıl olur ki öyle?
Franz -Zira duygu, aklın algılamasına ve idrakına en büyük etkendir. Bütün verileri akla o getirir. Dolayısıyla akıl duygudan yoksun varım diyemez ve bu netice gereği duygudan mahrum akıldan böylesi gerçeği anlama izlenimi beklenemez.
Bionic -Yani gerçeği duysan gerçek olduğunu anlar mısın?
Franz -Evet!
Bionic -Peki nasıl, bunu bana söyleyebilir misin?
Franz -Eğer gerçeği duyamıyorsan, bunu sana kimse söyleyemez!
–Gürsel Özkır
Zürih/Switzerland