Kendimi his etmeye başladığımdan beri farklı görüyordum kendimi, hayatımı, isteklerimi, düşüncelerimi ve yaptıklarımı… 9 yaşımdayken bu düşüncelerime iyice hapsolmaya başlamışken, benden dolayı kafası karışan ailem beni hastaneye götürüyordu. Önümde iki oyuncak araba, saçma sapan sorular… O durumlarımda bile fark ediyordum farklı olduğumu, çoğu şeyi anlayabildiğimi…
Hayalime aşık olalı bugün tam 12 sene oldu. O yaşlarda arkadaşlarım sokakta oynarken ben bugünlerim için evimde kendime inandırmaya çalıştığım geleceğimi şekillendirecek tabularımı yıkmaya çalışıyordum. İçimdeki tüm iyiliği muhtaçlara ayırmaya, geriye kalan her şeyimi ise şu anki hayatımı yaşamak için kendimi kendime idam ettirmeye çalışıyordum. Çünkü herkes olmak istemiyordum, farklı olmak, kabullenilmemek istiyordum. Kendimi yönlendirmeyi, kendimi dinlemeyi, tavsiyelere uymayacağıma dair kendime söz vermeye çalışıyordum. Fakat küçüktüm… Bir şeylerden korkuyordum. İçimden, kendimden, tepkilerden, gaflardan, kişilerden ve çıkılmayacak yollara gireceğimden. Ergenlik evreme kadar kendimden kaçmaya çalıştım inandırmaya çalıştığım halde. O günün geldiğini his ettiğim gün, sokağa gerçekten çıktığım ilk gündü. Yalnızdım, kendime güveniyordum, yapabilirdim. Fakat yapmam için anahtar lazımdı. Anahtarı bulduğum kişi Baran’dı… Çocukluk arkadaşım. Girmek istediğim dünyaya bana anahtar verme konusunda beni anlayarak, beklentiye girmeyerek yardımcı olan bugün yine arkadaşım olan Baran…
Lise çağımda değişiyordu hayatım, olmam gereken yola giriyordum yavaş yavaş. İlk amatörlüğümüde bu dönemde yapmıştım zaten. Çok kapılmıştım, abartmıştım, satmıştım, satılmıştım, yaşamıştım, yaşatmıştım, sevmiştim, sevilmiştim, sevişmiştim, sevişilmeye mahrum bırakılacak şeyleri köle etmeye başlamıştım. Ama bir gün BAM! Amatörlüğüm babama üzüntü, hastalık, yük bana ise adliye yollarını ve sağlık sorunlarını göstermişti. Babamı yıktığım için her gece ağlıyordum. Fakat bir o kadar da tutkumdan vazgeçmiyordum. Çünkü bunu istiyordum, seviyordum ve daha ilerisini yaşamak istiyordum.
Üniversiteye başlayana kadar bu rutin böyle gitti. Mutlu oldum, mutsuz oldum, mutlu ettim, mutsuz ettim, bıraktım, kaçtım, yakalandım, yakaladım, yakalattım ve toz pembe gelen her güzelliği yaşadım. Bu dolu dolu yaşantıyı genç yaşımda yaşamak beni kendi tutkuma daha çok aşık etti. Çünkü ben yapıyordum, kendi başıma, isteyerek ve piçliği öğrenerek. Bu da beni kendime güçlü his ettiriyordu.
7 kere paket! Gülünç değil mi, 15 yaşında savcı karşısı, haha. Başıma iş almadığım için şanslıyım. Yine babam sağ olsun… Evet kendisine çok bağlıyımdır.
Üniversitede ilk aşkımı, ilk kardeşliğimi tattım. Bir sürede uzaklaşmayı ailem için denedim. Malum, üniversite bu… Şekiller Paris tarzıydı. Sonra yine özlediğimi his ettim. Çünkü her gün mezun olunca böyle mi çalışacaktım, herkes gibi iki kuruşa medet umup insanların tafrasını mı çekecektim? Tabii ki hayır. Fakat yine aynı sorunum vardı, anahtarım yoktu… Bu sefer aynı kişileri ve yerleri göremezdim. Çünkü başa sarmak bana yakışmazdı. Şansıma çocukluğuma kadar bilen çok sevdiğim Erşan abim ile karşılaştım. Bana anahtarı o verdi… İçeri girdiğim an, dünyam eskisinden daha iyi olacaktı. Bunu başından fark etmiştim. İşte üniversite şimdi başlamıştı. Sevgilim, dostlarım, eğlencem, keyfim, daha doğrusu her şeyim mevcuttu. Sevgilim ile aynı yatakta uyuyor, kardeşimle aynı sofraya oturup kahvaltı edecek kadar rahat durumu yaşıyordum… Bokunu çıkarıyordum. Tek riskim yine babamdı. Hatamı öğrenmemeliydi. Üzülmesini istemiyordum. Fakat bu seferde bipolar hastası bir dostum bizleri yarı yolda bırakmıştı… Hastalığını gördüğümüz için babama hep birlikte yakalanmayı göze almıştık, ona zarar veremezdim… Tabii yine aynı aile kaosu. Üzüntü, stres arhg, bu iğrençti. Fakat yine toplamıştım. Ta ki 17 Temmuz’a kadar. 17 Temmuz… Sevgilimin doğum günüydü 🙂 Fakat yanında değildim, ailesiyledi. Bende dağıtıyordum. Bu dağıtma abartı olunca, 8. paketimi yaşamıştım. Doğum günün kutlu olsun diye arayacağımı sanan sevgilime ben nezaretteyim diye çağrı atmıştım… Nezarete gelen ailemi görmemde cabası. Enteresan. Bir insan bunları senelerce neden bile bile yapar kendine diye sormuştum nezarette o gün kendime. Fakat korkum dışında hiçbir şey yoktu. Çünkü yine diyordum ki bu işin sonunda istediğim olacak. Böyle gel git devam ettiği dönemlerde ailem beni askere yollamaya karar verdi. Okul bitti, çalışmayacağımı biliyorlardı, düzelmemi istiyorlardı, uzaklaşmamı umuyorlardı ve bunu başardılar. Bu serüvenler yaşanırken acelece askere gittim. Saçlarımı kestirene kadar ben askere gidiyorum demezdim, çokta rahattım. Ta ki uçağa binene kadar… Hayatımın değiştiği gün o gün oldu. 30 Ekim.
Mükemmel dostluklar yaşayacağım, harika piçlerle vukuat yaşayacağım, bazen birisini vurmayı düşüneceğim, sevgilimden ayrılacağım, kendimi heba edeceğim fakat 5. ayımın sonunda her şeyi herkesten gizli kabullenip, buradan çıktıktan sonra yapmam gereken şeylere zemin hazırlayacağım moda girmeyi başarmıştım. Çok vaktim vardı. Düşünmek, anlamak, anlatmak, hak vermek, düzen kurmak ve zemin hazırlamak için. Bunlar bana güç verdi. Yine bir anahtarım yoktu. Bu seferde anahtarım askerde tanıştığım, şansa aynı mahallede oturduğumuz bedelli askerlik yapan Çağlar abi… İşte her şekilde karşıma çıkıyordu bu durum. Çünkü içime işlenmişti, bu benim kaderimdi. Bu kadar tesadüf olamazdı. Anahtarı bulduğum gibi Nisan ayının başında izine geldim. Çağlar abimin sayesinde Özgür diye bir abi ile tanıştım… Anadolu yakasının gizli sahibi 🙂 Askerden dönünce yapmak istediğim şeyleri belirttim, o da bana onun işine yarayacak şeylerini anlattı. Karşılıklı tatmin durumu. Askere döndüm. daha 6 ay vardı ve bunalıyordum. Tek sabrım dönünce hazır olan düzenimdi. 2 ay geçti. Tak bir haber daha! Şans mı kader mi bilemem… Ama askerlik düştü. Evime döndüm. 1 ay evimde ailemle kaldım. Düzenimi hazırladım, zeminimi tarttım. Bu sefer eski amatörlükler, paket olmalar, hatalar ve en önemlisi aileyi üzmek yoktu. Aile her şeydi. Her şeyi hazırlayıp başladığımda ilk ay cebime gelen para bir ailenin 5 aylığıydı. Başarmıştım… Kendi evime, kendi eşyalarıma, kendine düzenime yerleşmiştim. İnsanların köle olmasını istiyordum. Çünkü köle olmaya razı gelen veya bayılan, bir amaç uğruna bunu yapmaktan kaçınmayacak aciz insanları izlemek istiyordum. Bu bana biraz daha güçlü his ettiriyordu. Gel zaman git zaman, çok büyüdü hayatım, işim, yanımdakiler… 2 tane mükemmel kız arkadaş ile tanıştım basit kek profilli kişiler dışında, aynı yolda birlikte olmaya karar kıldık ve düzenimiz kat kat arttı. Dışarıdaki aç gözler, çekici ve bir şeylere sahip kızları taparlar 🙂
Yaş 23. Her şeyi bu yaşıma kadar yaşamanın mutluluğu, yorgunluğu, hüzünü ve görüp geçirmesi insana gerçekten güç veriyor ve özel his ettiriyor.
Herkesin bir idolü vardır değil mi, hayat için, gelmek istediği yer için. Benimde babamdı. Lakin hayatını değil, karakterini örnek almıştım. Babamla bizi ayıran tek şey, isteklerimiz. Uyku şeklinden düşüncelerime kadar benzediğim babam ile sadece isteklerimiz farklıydı. Bu yüzden şu an bile memnun edebilmiş değilim onu. Gerçi artık dert etmiyorum. Beni çok sevdiğini biliyorum fakat hayatımı bu dünyaya girdikten sonra yaşadığım hataları bitirip bir daha başıma iş almayacağımın garantisini, gücümü ve aklımı kullandığımı bildiği için rahat olduğunu görmek dert etmemi engelliyor. Çünkü o da bu hayatı yaşamayı istediğimi ve sevdiğimi artık biliyor…
Ve bu yaşıma kadar felsefem olan şey;
İnsanlar bir neden için yaratılır. İyi, temiz, orta, kötü ve zengin ve fakir. Nerede, nasıl olmak istiyorsan, onun için sana zaten yol sunulacak fırsatlar çıkıyor. İyiler olmasa kötüler, kötüler olmasa iyiler, zenginler olmasa fakirler, fakirler olmasa zenginler, temizler olmasa pisler, pisler olmasa temizler ve ortalar olmasa hiç biri yürümez. Ve biliyorum ki benim içimde beslediğim kurt, kolayına ulaşmak için çok uğraştı. Çünkü iki kuruşa ağız kokusu çekmek istemiyordu.
- Bölüm 1. Kısım.