Hayatın kusursuz mutlulukla dolu dolu yaşanması için uğraşanlar kalemle, heceyle sözleri dirseklerini gözlerinin nurunu bu yolda eskiten yazarların şairlerin, hayatın kusursuz olmaması mutluluğun bizleri sarmasıyla yakından bir alakası hiç yoktur. Diyeceksiniz ki şiir gülümsemedir gülümseyen hiç yok, okuyan hiç yok ki, okuyan birkaç okuyucu dışında, okurken şiirin içine gönlünü katan, hayatın sırtına bindirmiş olduğumuz ağır taşı indirmek için ucundan tutanda yok, nasılsa birisi indirir anlayışıyla es geçiliyor! O ağır taşı üç beş on kişi hayatın sırtında indirmekte zorlanırken fıtık oluyor ve bu defa kaldırmaya çalışan hiç olmuyor!
Herkese sevecen görünen bizler tek başına kalınca bir o kadar acımasız kendimizi beğenen oluyoruz ki, ne hayatı ne toplumca mutluluğu düşünen var, ben mutlu olayım gerisi hiçte önemli değil diyerek sırıtarak yaşamaktayız! Duygular hisleri törpülerle o kadar körelttik ki artık hissetmez duymaz algılamaz olduk!
Hata bizde suç bizde ne şiirin ne şairin nede yazarın hiçbir suçu yok… Enkazın altında kalmak için onca çabadan sonra işte altında kaldı üstümüzdeki taşları kaldıran da yok, bu halimizi görenler başımıza toplanarak.
-Burada ne olmuş?
-Bilmiyorum, enkazın altında kalmışlar.
-Nasıl olmuş acaba bilen var mı?
-Ben demiştim, üstünüze yıkacaksınız beni dinlemediler altında kaldılar.
-Elbet üzerlerindeki enkazı bir kaldıran çıkar değil mi?
-Bilmiyorum enkaz kaldırma servisi de mi var?
-Yok mu?
-Bilmem!
-Çok konuşmayalım, başlarını şişirmeyelim, kurtarmaya gelirler kalabalık etmeyelim.
-Haklısınız, sonuçta bizim görevimiz değil…
-Hiç sevemem görevi olmadığı halde bir şeyi kendisine görev edinerek kendini bir şey sananları…
-Sonuçta herkes görevi ne ise onu yapmalı.
-Çok ürkütücü dayanamıyorum…
Mehmet Aluç
Ankara