Bayram sabahı gözlerimi açtığımda yatağımın yanında duran bayramlığım ve ayakkabılarımın olduğu zamanlar ne güzeldi…
Dünyadan bihaber bayramlığımı giymiş aklımın kestiğince babamın yanında bayram namazını kılmaya çalıştığım zamanı özlüyorum. Bayram namazından sonra oturduğumuz binadaki bütün daireleri dolaşıp büyüklerimizin ellerini öper, verilen şeker ve çikolatalarla dünyalar bizim olurdu.
Aile büyükleri ve akrabaları ziyarete gitmek için sabah yatağımın başında duran cicileri giyip saçlarımızı limonla şekillendirdiğimiz günler ne kadar da güzeldi…
Cebimize sıkıştırılan paralarla iki üç kere tutulan şekerler ve çikolatalar, gülmekten ayrılma noktasına gelen ağzımızda görünen birkaç çürük diş dışında bütün güzellikleri sererlerdi bize.
Oysa şimdiki bayramlara baktığımda ne çocuk çocukluğunu biliyor, ne de büyükler büyüklüklerini… Unutulmuş örfler adetler…
Biz böyle mi yetiştik? Böyle mi yetiştirildik? Ne zaman değişti bu düzen? Kim değiştirdi?
Şimdi eve gelen misafir için kilosu 20 TL’den başlayan çikolatalar, şekerler alınır. Kapıyı çalan çocuklar için merdiven altı şekerlemeler, çikolatalar… Bir çocuk, kaç bayram çocukluğunu yaşayabilir?
Ötekileştirmek neden? Bayram demek; gülümsemek, yakınlaşmak, sevindirmek demek değil midir?
Kültürümüzden bizleri uzaklaştıran nedir? Çok merak ediyorum.
Bu yazımı okuyan bütün büyüklerime soruyorum bu soruyu… Nedir bizi kültürümüzden, örfümüzden, adetlerimizden ayıran? Kimdir? Neden?
Yaşadığımız bayramlar artık şeker firmalarının reklam konuları oldu… Herkesin özlem duyduğu ve tekrar o bayramları yaşamak için çaba göstermediği bir düzen ne kadar sağlıklı?
Yazımı sonlandırmadan önce bayramın; küslükler, dargınlıklar, kırgınlıklar ve hataların unutulmasına vesile olmasını ve bayramınızı en kalbi dileklerimle kutluyorum.