Çok eski zamanlarda yani binlerce yıl önce, belki de antik mısır ve daha Sümerlerden bile önce insanların belli şeylere tapınma hadiseleri ola gelmiştir. kimi ay’ a, kimi güneşe, kimi elleriyle yoğurdukları garip nesnelere, kimileri de mevcut yaşayan hayvanlara gereğinden fazla ehemmiyet vermişlerdir. Bu inançların çoğunda insanın kendi dışındaki varlıkların karşısında aciz kalması ve yeterli güçlere sahip olamaması teslimiyetçi bir yapıyı oluşturmuş ve anlamlandıramadığı bir çok şeyin sadece tanrıları tarafından gerçekleştirebileceği bir tutum sergilemişlerdir. İşte tam da bu sebeple bazı garip yasaklar koyarak insan evladının bu yasakları ihlal etmesinin tanrıları kızdıracağını ve büyük bir ceza ile onları cezalandırılacağını düşünüp bu işleri yapmamayı uygun görmüşlerdir. Mesela gökyüzü bir gizemdir. Eğer bir kişi oraya giderse tanrılar katına çıkmadan yanıp kül olacak ya da derin sulara daldığında yine inandıkları başka tanrılar onları nefessiz bırakacaktır. Hatta tüm bunları yapmadıkları gibi, yapamayacaklarının sözlerini vermek ve onların hoşnutluğunu kazanmak için kendi cinsinden insanları bile kurban etmekten geri kalmayacaklardır. İnsanlık tarihi boyunca tanrılardan ve gazaplarından korkmuş bu uğurda neredeyse düşünmeyi bile bırakmıştır. Düşünmek bir olayın, olgunun ya da durumun önünü arkasını hesap etmek ve bir çıkarımda bulunmak olmasına karşın, bu neden sonuç ilişkisini kurmaktan ısrarla kaçınılmıştır. Böyle olunca da gök gürlemesinin tanrıların konuşması şimşeğinde kırbacı olması içten bile değildir. insan beyni düşünme eylemini yerine getiremediği ya da bu eylemi yasaklandığı vakit çağrışım üzerine çalışmaya başlar. Bu çağrışımlarda korkulardan, travmalardan, ekstra duyulan kaygılardan beslenir. Ne kadar çok korku ve kaygı varsa ve ne kadar çok örselenmiş duygular fazlaysa, bir çağrışımın akla getirdiği duygularda o kadar dehşet verici ve teslimiyette o kadar fazladır. Teslimiyet ne kadar fazlaysa anlam yüklenecek o kadar fazla nesne ve gnostik inanç vardır. Bilindiği üzere bu aşırılık apofenik bir takım olaylara gebedir. Apofeni, insanların anlamsız olduğu halde anlamlı durumlar yaratma çabasıdır. Bu durumda taktir edersiniz ki şizofrenik bir tutumdur. Hemen korkmayın bu durum bir çoğumuzda var olan kolektif bir olaydır. Hatta bazıları kültürel olarak bile hayatını idame ettirmektedir. Örneğin kafamıza bir kuş seçtiğinde hemen bir piyango bileti almaya koşmamız, nazar değmesin kulak mememizi okşayıp üç beş kere tahtaya vurmamız hem bundan mütevellittir. Tüm bunların esas nedeni zihnimizin rastlantısal olayları belli bir sebebi yokken ulvi bir amaca hizmet ettiği şekilde algılamak istemesidir. Yani demem o ki, ister dinsel, ister kültürel, isterse her ne sebeple olursa olsun, bütün bu eski çağ inanışlarının o tarihte yaşayan insanlarla aynı olduğudur. Fırtınalı bir havada yağmur yüklü bulutların ısı değişimi ile şimşekler çakıp gök gürlemesi meydana gelir. Ayrıca ekstra bir bilgi daha almak isterseniz, şimşek çaktığı anda elinizdeki kronometreye basıp gürültüyü duyduğunuz anda durdurup bu süreyi 340m ile çarparsanız, aşağı yukarı bu gürültünün size ne kadar uzakta olduğunu da hesaplamış olursunuz. Tarih boyunca insanlık hem tanrılara ulaşmak istemiş, hem de onlardan korkarak bir köşeye sinmiştir. Oysaki yaratıcı bilinmek istediğini söyleyip insanı yaratmamış mıydı yoksa?
Ertan Yavuz / icaforiz_