Bende düşünüyorum sizler gibi her zaman. Düşünmeyi de seviyorum.Hatta düşünmeyi bırakmayı istemeyecek kadar çok seviyorum.Bazen düşünmekten kafama ağrılar giriyor gerçekten ama ne yapayım elimde değil ki.(Migrenim olabilir ama daha önce hiç migrenim olmadığı için tam teşhis koyamıyorum)
Düşünecek ne kadar çok şey var değil mi dostlarım. Geleceğin bilinmezliği, geçmişin bugüne yansıttığı sorunlar, insanlarla olan ilişkilerimiz, tuttuğumuz takımın kötü gidişatı, yaşadığımız ülkedeki siyasal, sosyolojik ve toplumsal problemler, varoluşsal kaygılarımız, ölüm… Kısacası buna her şey diyebiliriz.
Bazı insanlar az düşünür bazılar fazla bazıları da düşündüğünü sanır. Bazılarımız kontrolü elinden bırakır, kendini olayların ve düşüncelerin arasından çekip çıkarır. Belki bu kötü gibi durabilir ama mutlu olarak tasvir edeceğimiz insanlar da bunlardır.
Tuttukları takım bellidir bu insanların. Hayalleri bellidir basittir belki ama bellidir. Düşünceleri küçüktür ama vardır. Onları tekrar ve tekrar düşünmez. Bir kere belirler ve bunu artık kenara atar. Toplumsal sorunlara her zaman bir çözümü vardır.
İnsanların en çok inandıkları şeyler, en az anladıklarıdır. (Montaigne)
En kötüsü de dostlarım bunlara inanır. Kendine inanır. Yaptıklarının ve düşündüklerinin en doğrusu olduğuna inanır. Belki inandığı için doğrudur belki de doğru olduğunu sandığı için inanmıştır bu bilinmez. Sonunda inandıkları ile birlikte ölür ve kadim zamanın kendisine ayırdığı saliseyi tüketerek ayrılır buralardan.
Hepimiz özel olduğumuzu inanırız dostlarım. Hepimiz bizim diğerlerinden bir farkımız olduğuna inanırız. Hepimiz onlara benzemeye çalışırken onlardan farklı olduğumuzu düşünürüz. Yoksa nereden çıkardı bu kadar birbirine benzeyen ama bunu göremeyen insanlar sürüsü. İnsanlar olarak çoğunluğa inanırız her zaman.
Eğer bir siyasetçinin etrafı diğerlerinden daha kalabalıksa muhtemelen en iyisi odur. Çoğunluk bir markadan alıyorsa o marka en iyisidir. Bir ülkede çoğunluk bir dine mensupsa o din muhtemelen tek gerçek dindir. Ama mesela başka bir dinin çoğunluk olduğu bir ülkedeki insanın bizim doğru dinimize nasıl geçmediğine şaşırmaktan da geri kalmayız.
Gittiğimiz yerden geldiğimizde orada yaşayan insanlara şöyle bir bakar ve nasıl böyle davranabilirler deriz. Nasıl bunu göremezler. Değişimi her insanın kendi yaşaması gereklidir ve ben buna inanıyorum. Kimileri fazla değişir, kimileri az ama herkes bazı değişkenlere bağlı olarak değişir. Yaş, şehir, olaylar(Ölüm,hastalık,evlilik…) gibi değişkenler eskiden bir şeyleri götürürken yenisini yerine koyabilmemiz için yaşanılan krizlerdir. Her kriz bir fırsatı da içinde barındırır. Siz bunu zaten biliyorsunuz ama değil mi?
Hepimiz bir yerden durup, bir alışveriş merkezinin balkonundan, bir caddenin kaldırımından, denizin kıyısından ya da en basitinden yatağımızın üstünden etrafa şöyle derin bir bakış atmışızdır. İşte o anlar hayatın tüm bu telaşından, değişimlerinden ve düşüncelerimizden bıktığımız yorulduğumuz zaman olur. Orada durup şunları söyleriz kendimize: -Ne yapıyorum? Neredeyim? Nereye gidiyorum? …
Sorular artar azalır ama siz bu durumdaki saçmalığı fark ettiniz mi? Hayatın telaşından ve düşüncelerinden bıktığımız zaman yaptığımız şey yine düşünmek oluyor. Sizi bilmiyorum ama ben bu anları seviyorum. Bence bizi zamanın dışında olmasakta öyle hissettiren anlar bunlar.
Neyse yine fazla konuştum. Bir yazı yazarken aklıma bir kelime gelir. Üzerinde düşünmüşümdür ama hiçbir zaman yeterince olmaz bu düşünme. Sonra yazımı o kelimeye ve fikre sabit tutar etrafında tur atarım.
Belki de şu an yukarıda yazdıklarımı neden çok uzattığımı bilmiyorum ve bunu uydurdum. Hiçbir zaman emin olamadım fikirlerimden ama bir fikir sabit olmamalıdır zaten. Ama bu fikir de sabit olmadığı için değişebilir o yüzden buna da bir şey diyemeyeceğim. Şimdi konumuza dönelim.
“Hayatımız, yaptığımız tercihlerin toplamıdır.” – Dr. W. Dwyer-
Yukarıda saydığım şeyler vardı hatırladınız mı ? Düşündüğümüz şeyler. Kısaca her şey diyebiliriz demiştim. Ama bu her şey aslında tek bir şeydir yani tercihlerimizdir. Bizler tercihlerimizi düşünüyoruz. Geçmişteki tercihler, gelecekteki tercihler, siyasi görüşler arasında tercihler, nasıl ölmemiz gerektiği tercihi … İşte biz aslında tüm hayatımız boyunca o kadar çok tercih yapıyoruz ki ve o kadar çok seçenek arasında kalıyoruz ki. Bu seçeneklerden hangisinin doğru ve tercih edilebilir olduğunu düşünüyoruz sürekli.
Biz aslında tercihler arasında hangisini seçeceğimiz arasında kaldığımız için düşünüyoruz. Düşündükçe de tercih ediyoruz tercih ettikçe seçeneklerimiz artıyor,arttıkça daha çok düşünüyoruz düşündükçe … Alın size insanın içini daraltan kısır döngü. Ben yazarken siz okurken sıkıldınız eminim. Ama durun yalnızca biz sıkılmadık bu tercihlerden,bir çok insan bu durumla baş etmenin bir yolunu arıyor eminim(!)
İyi de insanlar bunun yolunu nasıl buluyor. Biz eğer bütün tercihler hakkında düşünürsek hayat zindan olur. Biz doğru yolu bulmadan yol biter. Nasıl yapacağız o zaman. Belki sizde fark ettiniz bunları okurken. Çoğu insan tercihleri üzerinde çok düşünmüyor sadece bir tanesini tercih ediyor ve o tercihe uymayan diğer tercihlerdeki seçenekleri yok ediyor. Böylece seçenek sayısı azalıyor hem de hayatı kolaylaşıyor.
Çok dağıtmadan söylemek istiyorum. O diğer tercihleri bağlamakta kullanacağımız temel tercihin adı inançtır dostlarım.
Bir şeylere inanırız ve hayatımızda yapacağımız tüm tercihleri o inanca bağlarız. Birden fazla şeye de inanabiliriz bunun sınırı yoktur. İnandıklarımıza göre şekillenir tercihlerimiz. Seçenekler arasında tercih yapmak zorunda kaldığımızda inandığımız her neyse o bize yol gösterir.
Bazen bir dine inanırız. Bir yaratıcıya inanırız. Onun bizi yarattığına ve bizim ona döneceğimize, yaşamımızın amacının ona hizmet etmek olduğuna … İnandıklarımız uğruna her şeyi yaparız.
İslam dinine inanıyorsak, camiye gider, kutsal kitabı okur ve yaratıcının dediklerine uyarız. Hayatımızı şekillendirirken inandığımız dine uygun davranmaya çalışırız. Demek istediğimin anlaşılması için verdim bu dar örneği. Tercihlerimizi yaparken aklımızın bir köşesinde bulunan inanç yol gösterir bizlere.
Bu inançlar çoğu zaman doğduğumuzda hayatlarımıza belirlenmiş olarak giriyor. Ben bunlara burada suni inançlar demeyi daha doğru buluyorum. Önümüze doğduğumuzda kalıplaşmış inançlar koyulur ve hayatımızın sonuna kadar belki de bizim için en önem arz edecek bu olguyu biz sorgulamadan kabul etmek durumunda kalırız.(Burada inanç derken yalnızca dini inancı kastetmiyorum)
Burada sizlere bir soru sormak istiyorum. Tercih yaptığımız için mi inanıyoruz yoksa inandığımız için mi tercih yapıyoruz? Bu sorunun cevabı sizlerin içinde gizlidir. Herkes için farklı cevapları olan bir sorudur bu soru. Tercih ettiği için inandığını söyleyen bir insan bunun doğruluğunu şu soruyla anlayabilir. Acaba farklı yerde, farklı bir ailede, farklı bir zamanda doğmuş olsaydı yine bu inançları taşır mıydı?
Bir şeye neden inanırız? Değer verdiğimiz için değil mi? Kutsal saydığımız için, inandığımız şey bizim için çok değerlidir. Kimi zaman inancımız için bu hayatta sahip olduğumuz ilk ve en temel hakkımız olan yaşama hakkımızdan bile vazgeçeriz. Kimi zamanda başkalarının yaşama hakkını hiç düşünmeden alırız. Bunun örnekleri de tarihin derin kuyusunda taşların arasında gizlidir dostlarım.
Hristiyanlar Kudüs için canlarını hiçe saydılar. İnandıkları değerler uğruna gözlerini kırpmadan can verdiler. Müslümanların elinde tuttuğu Kudüs için haçlı seferleri düzenlediler. Kimi oraya bile varamadan öldü. Müslümanlar da aynı şekilde kuruldukları yıllardan beri cihat adı verdikleri seferlerle inançları uğruna savaştılar.
Sokratesi hepiniz bilirsiniz. Sokrates ilk çağın en seçkin en önemli düşünürü ve filozofuydu. Değişik kişiliği, ilginç tavır ve davranışları, konulara gerçekçi yaklaşımları ve özgür eleştirileriyle etrafındakileri derinden etkiliyordu.
Ders konularının müzakeresinde ve verilen örneklerin tartışılmasında bazı yeni görüşlerin gündeme gelmesi, mevcut statükonun eleştirilmesi ve bu durumdan çıkarı olanların geleceklerinden endişe duymalarına neden oldu. Bunun üzerine Atina yöneticileri, Sokrates’in, gençleri düzene ve dine isyana teşvik ile kent huzurunun bozulmasına sebep olduğu gerekçesiyle, tutuklanmasına ve yargılanmasına karar verdiler.
Sonunda Sokrates ön kabullü yargıçlar tarafından yargılanır ve ölüme mahkûm edilir. Bir fincan baldıran şurubu içerek yaşamına son verecektir.Öğrencileri ve taraftarları Sokrates’i hapisten kaçırarak kurtarmak istemişlerse de, Sokrates bunu kabul etmemiştir.
Sokrates inançları uğruna ölmeyi göze aldı dostlarım.
Galileo’nun güneş merkezciliği fiziksel bir gerçek olarak kabul etmesi yasaktı ve Papa’ya karşı gelmek tehlikeli bir işti. İncil’deki bazı kısımlar dünya merkezci teorileri destekliyordu. Papa, 1616’da Galileo’ya güneş merkezcilikten vazgeçme ve bu konuda hiçbir şey söyleyip yazmama emri verdi. Galileo on yıl boyunca tartışmalardan uzak durdu.Daha sonra da bir kitap yayınladı. Kitabında güneşin merkez olduğunu anlattı. Papa bu olayı affetmedi.
Galileo Roma’ya savunma yapmaya çağrıldı. Duruşması boyunca 1616’dan beri sözünü tutarak yasaklı fikirlerin hiçbirini savunmadığını ancak Diyalog’u okuyan birinin bunun Kopernik savunması olduğunu düşünebileceğini söyledi. 1633’ün 21 Haziran günü Engizisyon mahkemesi önünde dünyanın döndüğüne ilişkin tezini inkara zorlandı. Ancak işkence tehdidi altında bile savunmasını sürdürdü. Hatta bir rivayete göre önce Galileo önce teorisini yalanlamış, sonra “Ama yine de dönüyor” demişti.
Galileo da inanmıştı ve o inancından vazgeçmemek uğruna tüm hayatı boyunca ev hapsinde kalmaya razı oldu.Bugün onu hapse mahkum edenler onun inandıklarına inanıyorlar.
Bazı insanlar sevgiye inanır. Bazıları başka bir insana inanır. Bazıları kendine inanır. Bazıları ölüme inanır. Bazıları yazmaya inanır. Bazıları güce inanır. Bazıları neye inandığını tam bilemez.
Ama herkes inanır dostlarım. Herkes inandığı uğruna yaşar. Tüm hayatı boyunca o inanç uğruna çalışır, çabalar. Uyuduğu zaman rüyasında görür, kalktığında yanında. Gittiği yere onu götürür yanında. Yani bunu yapmalıdır. Yoksa asla inanmış olmaz. İnandığını sanır ve onunla oyalanır.
İnsan inançlarının eseridir. Nasıl inanıyorsa öyledir.(Bhagavad Gita)
İnanç özgürlüktür. İnanç umut etmektir. İnanç en dipten en yukarıya çıkarandır. İnanç önünde uzanan yolda ne olursa olsun devam etmektir. İnanç sevgidir, emektir, zamandır, mekandır. İnanç güçtür. İnsanoğlunun sahip olduğu en güçlü şeydir. Ona her şeyi yaptırabilir.
Hapisteki mahkumları ayakta tutan bir gün dışarı çıkacaklarına olan inançtır. Müebbet yiyenleri ayakta tutan belki ahret inancı belki sevdiklerine olan inancı belki de yaşama olan inancıdır bilinmez. Ama kendi hayatına son vermiyorsa içinde hala bir inanç taşıyordur o kesin.
İnsanlar inançları uğruna savaşır. İnançları uğruna ölür ve öldürür. Çünkü dediğimiz gibi değer verir taşıdıkları inanca. Aynı zamanda inandığı için değerlidir o inandığı her neyse.
Ben bir insanın inanmasını destekleyebilir hatta inancı uğruna ölmesini bile haklı bulabilirim.(En azından şu an için) Fakat inanmak bu kadar basit olmamalıdır. Bize verilen kalıplara uymak kadar da saçma olmalıdır. Bizim inançlarımızı başkasının kuralları belirlememelidir. Kimsenin bizim inançlarımızı taşıması beklenmez ve beklenmemelidir ama inançlarımızın ortak hedefi bizi birbirimize bağlamalıdır.
Bazen hayatımızın sonuna kadar bir şeye inanırız. Ama öyle bir an gelir ki tüm hayatımızı uğruna harcadığımız o inancın yalan olduğunu anlarız. Düşünebiliyor musunuz yaptığımız tüm tercihler, tüm o kavga, her şey bir yalan uğruna yalan bir inanç içinmiş. Ve işte insan ölmeden ölür o zaman.
Bizi o güne dek tutsak etmiştir o inanç. Yaşamımızın sonunda onu kopardığımızda aslında bizi bağladığının da farkına varmış oluruz.
İnançlar değişir. Bazen evet buldum dersiniz ama sonra başka bir şey çıkar ona inanmaya başlarsınız. Neyse lafı yine çok uzattım ve dolaştırdım. Aramızda kalsın severim bunu yapmayı. Lafı dolaştırmak anlatmak istediğini sadece gerçekten dinleyenin anlamasını sağlar.
Uzun lafın kısası neye inanacağınıza siz karar vermelisiniz. Her neye inanıyorsanız ona gerçekten sorgulamadan inanmayın sakın. Size bunu dayatmalarına izin vermeyin. Eğer bir gün yanlış olduğunu düşünürseniz en azından buna inanmayı ben seçtim deme şansınız olmuş olur. Bana sorarsanız sen neye inanıyorsun diye ben inanmanın mucizesine inanıyorum. Bir şeyleri değiştirmek için inanmak gerektiğine inanıyorum. İnanmanın bir insana her şeyi yaptırabileceğine inanıyorum. Bana sorarsanız sen neye inanıyorsun diye ben inanmaya inanıyorum.
İnanmaya inanıyorum. İnanmanın huzur verdiğine inanıyorum. İnancın düzenine inanıyorum.
Ben inanmıyorum inanmamaya inanmıyorum. Sizin inançlarınıza inanmıyorum. İnandığınızı sandıklarınıza da inanmıyorum. Ben inanmaya inanıyorum.
İnanç, yaşamanın gücüdür. Lev ToIstoy