İnsan olmak; birçok özelliği barındıran onurlu bir şey değil mi ? Kaderin bize bahşettiği şeyler arasındaki en gerekli şey bu olsa gerek. Gerçekleştirdiğimiz bütün eylemlerin ve düşüncelerin kaynağı. Peki nedir insan olmak, başarabiliyor muyuz? Yoksa gelmiş geçmiş en büyük hayal kırıklığını mı yaşattık dünyaya.
Aklımızın mantık mumuyla aydınlattığı o karanlık yokuş mu yoksa duygularımızın bir kere koştuk mu durmamıza asla izin vermeyeceği o dikenli iniş mi gider hayata ? Bunu cevaplayacak kişi ben değilim. Bunu cevaplayacak kişi senden başkası da değil.
Korku, endişe, öfke, sevgi, hüzün ve nefret hepsi kontrol altında olmadığı süre boyunca bizi yanlış yola saptıracak kavramlar. Peki, bunlara göz yumup bu hataların bize insan olduğumuzu hatırlatan uyarılar olarak kabul etmemiz mi gerek? Hem evet, hem hayır. Çünkü: insan hayatında bilge, ölümünde mutlu, savaşında gayretli olmalıdır. Ve bilge olmak; İyi şeyler için bile ölçülü davranmayı zorunlu kılar. İyi şeyler için bile ölçülü olacaksak, -fazla değil- idealin bir tık üstü duygulara sahip olmak bile bizi içinden çıkılması imkansız olan kaosun hakim olduğu o karışık iç dünyamıza götürür. Bunu engellemek adına duygulardan arınıp tek bir taraf olarak yaşamak işe yaramaz. İşe yaramayacağını toplumda az olsa bile incelenebilecek kadar olan insanlara(!) bakarak anlayabilirsiniz.
Peki, mantığının sana sunduğu yorgun gününde içtiğin serin suyu şimdi geri mi çevireceksin? Bunu yaptığın anda teraziyi dengeleyecek, duygularının karşısına çıkıp onları dizginleyebilecek son şeyi yok etmiş olursun. Ve bu birincisi gibi sonuçlanacaktır. Mental* sağlımızın için aklımızın ve duygularımızın bir ahenk içerisinde çalışmasını sağlamalıyız. İşte bu insan olmanın yapı taşıdır.
*İng.’de “zihinsel” anlamına gelen sözcük.