Korkak adımlarla uçuruma doğru yürüdü. Bu sefer atlayacak,vazgeçmeyecekti,tam üç kez geri dönmüştü uçurum kenarından ama dördüncüsünü yapmamaya kararlıydı,atlayacaktı ve bu müthiş ızdıraba bir son verecekti. Soğuk bariyerlerin öbür tarafına geçti,paslı demirleri sıkı sıkı tuttu,gözlerini kapattı aklına güzeller güzeli eşi geldi. İnci dişli,uzun boylu,ela gözlü dünya güzeli eşi, gözlerini açtı “Ah benim canım Yeşim’im çok az kaldı kavuşacağız.” diye içinden geçirdi…
Aşağıya baktı,hırçın dalgalarıyla onu kucaklamayı bekleyen Akdeniz,arkasına baktı bomboş bir yol,kendisinin duyacağı bir ses tonuyla konuşmaya başladı “Bugün bu işi bitir Ege,Yeşim’e söz verdin”…
Gözlerini kapadığında her şeyini kaybettiği gün geliyordu aklına.Bundan 3 yıl önceydi güneşli bir yaz günüydü Ege,Yeşim ve altı aylık kızları Ayça İzmir’e tatile gidiyorlardı.Ege uçağı kaçıracakları için biraz hız yapmanın tehlikeli olmadığını düşündü,sigarasını yaktı ve Yeşim ile konuşmaya başladı
+Ayça’yı yerine arkaya koysan artık
-Yok.Yavrucak yarı uykuda şimdi ağlar kucağımdan gidince.
+İyi,tamam.
Sigara izmaritini söndürüp dışarı attı.Radyoya uzanmaya niyetlendi ama şeritten çıkan bir arabanın araçlarının üzerine doğru geldiğini gördü o anda Yeşim çığlık atmaya,Ayça ağlamaya başlamıştı.Ege hızlı gittiği için frene basmanın işe yaramayacağının farkındaydı bu yüzden direksiyonu sağa kırdı ve araba bariyerlere çarptı,çarpmanın şiddeti ile Ege kafasını direksiyona çarptı bilinci kapanmadan önce hatırladığı tek şey bir cismin camdan fırladığıydı.
Hastanede kendine geldiğinde Yeşim ve Ayça’yı görmek için ayaklandı kolundaki serumu çıkarıp attı,ona bir şeyler zırvalayan hemşireyi dinlemeden odadan çıktı ve odasının çaprazında ki danışmaya ilerledi
+Pardon,Yeşim GUŞAN hangi odada acaba?
-Bir dakika lütfen hemen bakıyorum.
Ege onu sıkan boyunluktan ve kafasındaki sargı bezinden sıkılmıştı ve üstelik aşırı derecede yorgundu ayrıca baya hırpalanmıştı.Görevli ona döndü
+Koridorun sonunda sağdaki oda . Oda numarası 387
-Teşekkürler.Kolay gelsin
Ege bildiği bütün duaları okuyarak odaya ilerledi.Odanın krem rengindeki kapısına baktı,kolunu tuttu,derin nefes aldı ve bir cesaret odaya girdi.Yatakta yatan eşine ilerlemeye başladı,hemşireler ona eşine sakinleştirici verdiklerini söyledi Ege hemşireye kafasını salladı ve Yeşim’in elini tuttu Yeşim kafasını ona çevirip ona bakmaya başladı bir süre sonra kısık bir sesle konuşmaya başladı “O öldü.Benim yüzümden öldü”.Ege’nin kanı donmuştu hemşireye döndü”Ölen kızım değil değil mi?Ölen kızım değil.Bir şey söylesene!” başı dönmeye başladı,yer ayağının altından yer kaymaya başladı,zaten sonrası karanlık.Ege uyandığında başında esmer,uzun boylu,gözlüklü bir erkek doktor vardı.Doktor ona çok üzgün olduğunu Ayça’nın çok şiddetli bir şekilde camdan fırladığını onun yaşlarındaki bir bebeğin böyle bir olayda hayatta kalmasının çok zor olduğunu ama genede ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını söyledi tekrardan başsağlığı dileyip odadan çıktı.Ege yaşadığı şokla ağlamak şöyle dursun tepki bile verememişti,şimdi bu gri,pis,serum kokulu odada tek bir şey düşünüyordu “Şimdi ne yapacağız.”
Eve geldikleri ilk zamanlar onlar için çok zordu .Yeşim rüyalarında Ayça’nın kollarından kayıp camdan çıkışını görüyordu,hayatları darmaduman olmuştu.Yeşim Ayça’nın ölümünden kendini suçluyor,kafayı yiyecek gibi oluyor,uyku uyuyamıyordu.Ege bu durumun farkındayďı,eşini ya uykularından çığlıklarla uyanırken ya da gece yarısı Ayça’nın odasında cenin pozisyonunda oturmuş saçlarını çeke çeke ağlarken buluyordu.Yeşim bir kaç ay sonra akli dengesini yitirmeye başlamıştı Ege onu artık Ayça’nın oyuncaklarıyla konuşurken buluyordu hatta bir gece Ege onu Ayça’nın oyuncaklarından birini pışpışlarken görmüştü.Ege bu olayın daha kötü bir hal almaması için psikolojik destek almaya karar verdi.Yeşim bu tedavi süresi boyunca ilaçların etkisiyle daha az kabus görmeye başlamıştı ve artık kendi kendine konuşmuyordu.Yeşim’in tüm kötü hisleri azalmıştı ama azalmayan hatta artan bir isteği vardı ölme isteği bu isteğini kimseye söylemiyordu çünkü biliyordu ne kadar kötü his o kadar tedavi ve o kadar ızdırap demekti.
Ege,Yeşimin gittikçe iyilestiğini düşünüyordu lakin o gün içinde bir huzursuzluk vardı bu yüzden ofisteki işlerini bitirmeden çıktı.Kapının önündeki ayna dikkatini çekmişti,aynaya yaklaştı şaşırdı ne zaman ela gözlerinin altı ne zaman çökmüştü ya da ne zaman siyah saçlarına ak düşmüştü peki dik sırtı ne zaman kamburlaşmıştı,bu garip haline bakarken kalbi huzursuzlukla çarpmaya başladı ve ofis binasından çıktı.
Ege eve girdiği gibi eşine seslendi ama geri bir dönüş alamadı tüm odalara baktı fakat Yeşim’i bulamadı hızla banyoya ilerledi ve banyonun kapısını açtı evet Yeşim oradaydı ama lavaboyu temizlemiyordu,dişlerini fırçalamıyordu,makyajda yapmıyordu onu duşa kabinin içindeki büyük kan gölünün ortasında bilekleri kesik bir şekilde buldu.Havada ki ağır kan kokusu ve banyonun soğukluğu bulanan midesini daha da bulandırmıştı ayakları yere sabitlenmiş gibiydi böyle zamanlarda hep tepkisiz kalırdı bir süre cansız bedene öyle bakakaldı sonra aynanın önündeki kağıdı fark etti okumaya başladı
“Sevgili Ege,
Lütfen bana kızma Ayça çok korkmuştur yanında olmalıyım.Seni çok seviyoruz ve seni bekliyor olacağız”
Ege bu kağıdı defalarca okumuştu ve o gün gözyaşları arasında yanlarına geleceğine söz vermişti.
İşte üç yıldır bunun için çabalıyordu ve o an sonunda gelmişti birazdan bu hayattan kurtulup Dünyada ki tek gerçekle ölümle karşılaşacak ve ailesine kavuşacaktı.Bu hissin verdiği cesaretle demirlikleri yavaşça bıraktı ve kendini öne doğru ittirdi. Kolları ve bacakları arasından geçen hava onun hayatında ki en mutlu an olabilirdi “İşte geliyorum artık üçümüz yaşayacağız ve hiç ayrılmayacağız” diye geçirdi içinden . Ve işte sonunda oldu üç yıl önce ölmüş olan ruhuna bedeni de eklendi,büyük ihtimalle sabah balıkçılardan biri bedenini bulacak,görevlilere haber verecek herkes 1-2 saatliğine (belki o kadar bile değil) üzülecek sonra hayatlarına devam edeceklerdi ama bilemeyeceklerdi ki Ege mutlu ölmüştü tıpkı eşi gibi.