Kabuk mevsimi geldi sevdiğim, kalbimin pıhtısından serime düğüm oldu yaram… Yaramaz kalışımla itiraf ettiğim velhasıl kahroluşlarım yegane sebebi oldu yalnızlığımın. Sana bir ben bıraktım, içtiğin suyun tadına kekremsi bir hatırlayış katsın diye… ayıp hatırlayışlarım nefretimi tırmalayıp duygularımı anlatırken kendime, karşı cinse kapılamamak duvarı çöküp kalbime; ilk kez ölmüşüm gibi toprağıma gülünü bekletiyor hâlâ…
Sen, bir sebep sunmuştun yaşatmak İçin. Ben, biner giderken hiçbir zamanın kabuklu yemişlerinden; kendime kök saldım.
Ellerin terler bir başkasında, gözlerin güler şefkat karşısında; el sallarım şalımla kışımın baharı bekleyen telaşında.
Kabuk sükuneti geldi sevdiğim, sessizliğim kalbime döktüğüm cayırların gizli yanış temsilidir. Tanışmak istemezsin, dokunmak istemezsin, yanmak istemezsin. Bugün, yine ziyaret ettin aklımı. Yalnızlıktan ürkütmemek için aklımı tıklatıp kalp kapakçığımda damarlarımın yaşam familyasından kendine yer ayırman da çok aşksızca; sinsi insafsızca…
Sesler duyuyorum. Korkuyorum. Hayatımın sonu, birinin ses tellerinde aşkça titremezse sende öten bülbüller bana kabaca güler diye… Sonlar görüyorum; ben daha hayata geçirilen veda projelerinde bile başrol olmazken. Özlemin özünden sesleniyorum şimdi, ince bir do feryadı Fransız öpücüklerinin Türk yalnızlığı oluyor bende. Gözlerimden korkak bir re dökülüyor, senfonisi yanaklarıma ağır bir ağıt oluyor…
Şimdi, şimdileri taşıyamayan kalbim gelecekte de özletir mi seni dersin?
Kabuk mevsimi geldi sevilemediğim; fıstık kabukları yaramın teşekküllü ve süratle kanayan yanından öpüyor seni…
Dilara AKSOY