Her pazartesi gecesi bıkmadan usanmadan, sindire sindire, cipsimle, çekirdeğimle izlediğim tek dizidir Ulan İstanbul. Belki de beni pazartesi sendromundan uzaklaştıran tek dizi de odur ki belkisi kalmadı artık bu cümlenin, bariz Ulan İstanbul. 20. bölüm fragmanı çıkmış, sosyal medyadaki aktifliğimin düşüşü yüzünden izleyemedim ta ki yarım saat öncesine kadar! Telefonuma ısrarla art arda gelen mesajlar test kitaplarımı bir kenara attırdı. Gözlerime inanamadım, Messenger denen konuşma bloğundan 11 tane aynı link , 11 tane aynı cümle ‘ Kanka Karloss vuruluyoooooorrr ‘. dedim noluyo olum ? Linklerden hangisine tıkladığımı hatırlamıyorum bile Allah’ım o nasıl bir korkudur. Fragmanın sonunda helal olsun be derken gözyaşlarımın yanaklarımdan süzüldüğünü fark ettim. Sanırsın anam babam bacım ölecek. Tabi şimdi gel de bu gözyaşlarını anneme açıkla, mümkün değil.
Telefonu usulca ona doğru çevirdim ve fragmanı izlettim.Bunun üzerine annem; ‘ Korkma kızım, Karlus ölmez, o ölürse Yaren ölür zaten onlarda öldü mü dizi biter’ dedi. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim.
Diyeceğim o ki bir dizi hakkında eleştiri yazma hakkını kim veriyor bana bilmiyorum fakat Ulan İstanbul insanın ne kalemini bastırabiliyor ne dilini. Ben böyle bir dizi görmedim yahu, sürükleniyorum resmen. İzlerken gerçek hayattan kopuyorum. Yaren zaten başlı başına ben, hastayı kadına kendisi de bizzat bilir zaten. Karlos desen, al bir ömür gıdığından severek yaşat. Derya ile Ferdi’yi al imkansız aşk tablosu diyerekten evin en gözde yerine as. Maşuka’yı evine davet et , ömrünü uzatsın, ölüleri diriltsin(temsili). Nasıl karakterlerdir bunlar böyle? Yönetmen bu kadar güzel dizi çekmeyi nereden öğrendi ? Yaren nasıl bu kadar ben ? Bu dizi neden bu kadar güzel ?
Böyle işte uzun lafın kısası , Karlos ölürse dizi biter üzülmeyelim arkadaşlar..