Belki de yarınların kaderi bugünlere âşık olmayı bırakmakla değişecektir. Ya da belki, yarın bugünü severse güneşin nemli saçlarını kurutup kendi gölgesinde dinlenmesine izin verecektir. Bir ihtimalin yarın ağızlı direnişlerindeyim. Yarım ağızla bile söylemiyorlar gerçeklerini; hep bir yarın ağız var içi dolu bağırışlarında. Dünümü başkasına vermezsem bugünün sırnaşık oyalanışlarında ciddi düşündüğü biri olabilirim. Ya da, birini kalbimde uyuturken kendimi büyütmeyi unutmazsam geleceğimin sırma saçlarında sorma telaşlarımı dediği sırdaşı olabilirim. Ben ne istiyorum yaşamaktan? Onu, onu, hep onu ve sadece onu mu? Peki o kim? O diye biri var mı damarlarımda uykusuz gezinen karıncaların onu çalışma azimlerinde unuttuğu?
O beni sevmiş miydi, o beni tevekkül paketlerine yerleştirmeye çalışıp hediye arzularına gömmüş müydü? O kimdi, o var mıydı?
Bugün şu anla barışırsak şarkıların sözlerini ezberlemekten caydığımız anlar kadar güldürü ezberler koşarız dilsizliğimize. Lal saatlerin zulümlü güneş doğuşlarında bize ısmarlanan bulutu çiğner boynu bükük gemilerde denizi eğlendiren oluruz. Kim bilir, asıl ben kimim?
Onunla ölüme gitmek istiyordu kalbim, çünkü ölüm onun kollarında kavak yellerinin kavalyelik ahengi gibi duruyordu. Başım ona yellerin serinletici hikayelerini anlatıyordu, delice… o var mıydı, o yaşamak kadar sahici ve o gözle görülecek kadar duyumsadığım acı kadar varlığından emin olduğum gerçek miydi? Onu tanımıyorum. Dokunduğum bir şarkı kadar gerçek değil onun gülüşü. Zehir saçan yakışıklılığı kadar ilhamlarımın, o bana güzel görünen değil. Sahi, o var mı, kaç paraya satılır ki kolları? Bir sarsam, bir görsem bir gülsem gönlümce. Tebessüm demetlerim azarken sen benimsin demek hakkım Azrail’i olsa. Gerçekten gerçek mi o? Hani, nerede?
Resmen alay ediyor yudum içen kahkahaları, kahvenin kırk yıl hatırı demiyor; bir fırt çekiyor dudakları kahkahasından ve öylece dalıyor gözlerimin tenha yollarında kendime askıntı olduğum zavallılığım… Ah bir olsa, o olsa, sahici sevmek kadar dişlese fikir münasebetimden ve aklımın köyüne muhtar olsa kalp atışları. Duysam, duyumsasam tek onu çok sevsem. Ama bir dakika dur! Asıl, ben var mıyım? Gelecekteki adamımın hınzır saçlarına dipnot düşer kara sevdalı hallerim; sen benimsin, kara toprak çekilsin aradan diye…
O yoksa, ben varsam ve hâlâ o hiç yoksa sorarım; ben neyim? Beyimin yıkadığım ayaklarının sürç-ü lisan eden öpüşleri değiyorsa kalbimin paklığına, tuzlu ayaklarıyla çiğnemesin beni deliririm; sakın…
O bir yerlerde, bak şurada! Nah şurada! Adım değiyormuş gölgeme, soyadım yalıyormuş bugünleri, gönderin şikayet sever kovucu sineklerin vızıltılarını; tez getirin bana o adamı! Nah şurada bir yerlerde oturur duaları, Allah beni ona, onu bana kavuştursun istiyor dudakları…
Dilara AKSOY