Hepimiz zaman zaman zamansız kayıplar yaşarız. Özellikle kayıp dendiğinde çok sevdiğimiz bir canlı gelir aklımıza. Bizi yetiştiren anne babamız, hayat arkadaşımız, canımızdan çok sevdiğimiz çocuklarımız, bakımını sağladığımız evcil hayranlarımız, çok değer verdiğimiz yakınlarımız… Her kayıp benliğimizde verdiğimiz değer miktarınca boşluklar yaratır. Normalde bu boşlukların sağlıklı bir “Yas Dönemi” ile atlatılması en doğrusu olsa gerek. Fakat zaman zaman bu dönemde daha uzun süre vakit geçirebilir ya da dışarıdan alınan farklı yardımlarla (çeşitli terapiler, bitkisel veya kimyasal sedatifler…) söz konusu matem anlatılmaya çalışılır. Elbette bazı kişiler bu kayıplarla arasında kurduğu bağ miktarınca daha az ya da daha fazla etkilenebilir. Bu sebeple kimileri için bu dönemlerden geçmek daha zor ve meşakkatli olabilir. Yazının başında da söylediğim gibi her kayıp benliğimizde bir boşluk yaratır ve en sağlıklı şekilde bu boşluğun doldurulması gerekir. Bu konuda en büyük zorlantı kayıplarla sağlıklı bir ayrışmanın gerçekleştirilememiş olmasıdır. Zira böylesi sorunlara yol açan aslında beklenilmeyenin aniden oluşması ve kişi ya da kişileri hazırlıksız yakalamasıdır. Simdi haklı olarak şöyle denilebilir; “İyide kim ölüm gibi bir kaybı önceden bilebilir ki?” Ya da “Ateş düştüğü yeri yakar” diyerek geçiştirebiliriz. Ancak kayıp esnasında oluşan boşluğu birçok kişi hesaba katmaz. İşte burada kanaatimce en çok dikkat edilmesi gereken durumla başbaşa kalırız. Birgün gerçekleşeceğini bildiğimiz ama bir türlü kendimize itiraf edemediğimiz, sürekli gözardı ederek bilmezden geldiğimiz ve beklemediğimiz zamanda gerçekleşen bu ani ontolojik hadise bizleri bir anda o boşluğa bakmaya zorlar. Daha önce de dediğim gibi kaybın hayatimizdaki anlamı ve değeri ne kadar çok ve büyükse o boşlukta o kadar derin ve geniş olur.
Şimdi asıl sorun o boşluğun nasıl doldurulmasıdır. Çoğunlukla bir çok kişinin uğraştığı mesele o boşluğu nasıl kapatırımdır. Problemin ana kaynaklarından biri de işte bu doldurma ve kapatma kavramlarından kaynaklanır. Bilindiği gibi böylesi bir olayda, doldurma eylemi o bölgenin tekrar eskisi gibi kullanılabileceğini, kapatma ise daha çok üzerine bir örtü veya bir kapakla kamufle etmeyi ve işlevsiz hale getirmeyi anlatır.
Birçoğumuzca deneyimleyenen bu tarz elem verici olayların sağlıklı bir şekilde atlatılabilmesi için kayba dair vedalaşma ritüelide diyebileceğimiz yas döneminin süresi, bu acının yine sağlıklı sindirilebilmesi için destek verenlerin varlığı ve eş değer bir varlığın o boşluğu doldurmasına izin verilmesiyle mümkün olabilmektedir. Ve bütün bu acı işlemler zaman mefhumunun desteği ile daha sağlıklı atlatılabilmektedir.
Peki ani bir şok yaşatan ve varoluşun sorgulanmasına sebep olan böylesi bir kayıpla karşı karşıya kalan kişi ne tepki vermeli, nasıl düşünmeli ve bahsi geçen boşluğa ikame varlığı nasıl ve ne şekilde yerleştirmelidir?
Öncelikle kaybı yaşayan birey kaybedilenin anlamını doğru bir şekilde tanımlamalı, onun için ne ifade ettiğini sonrasında yokluğu ile geride kalanın varlığına neleri miras bıraktığını, bu bırakıtla birlikte nasıl bir dönüşüme uğrayacağını en azından sağlıklı geçirilen yas dönemi akabinde düşünmelidir. Zira yas dönemi kaybedilenin olumsuz özelliklerinin filtre edildiği saf iyiliklerin ve iyi niyetlerin söylenip düşünüldüğü kayırmacı bir olumlama dönemidir. Kaybı gerçekleşenin önem derecesine ve içimizde kapladığı yere göre melek özellikleri taşıması ve cennete gitmesi ve zaman zaman hatırlanıp yad edilmesi gerekmektedir. Bu aynı zamanda içimizde oluşan boşluğa bir anlam yüklemek, yerine geçirdiklerimiz için onlarında aynı akıbete uğramalarını engellemek sebebiyle uyguladığımız bir ayin ya da merasim gibi bir seramonidir.
Kaybın yerine koyacaklarımıza karar vermeden önce en az yitirilen kadar sevilmeli ve bizim için onun çağrışımlarını yapması çok önemlidir. Yitip gidenin onda yaşaması küçük bir parçada onu hatırlatması daha kolay kabullenmeyi sağlar. Bunun için boşluğu doldurması gereken ikamenin doğru seçilmesi çok önemlidir. Eğer yerine geçirilenle boşluk tam dolmuyorsa eksiklik hissi yaşanıp yeniyi fazla kabullenememe durumu gerçekleşebilir. Sıkışması durumunda kayba karşı ihanet edildiği fikri oluşabilir. İkame ne çok dar ne de bol olmalı boşluğu istenilen ölçüde doldurmalıdır.
Elbette bu anlattıklarım zamansız ve beklenilmeyen kayıpların olması ve çok yakın sonrası için söylenebilir. Daha sonraki süreç yani kabullenme ile boşluk ve ikame edilen bütünleşir ve artık olgunlaşan duygu daha gerçekçi düşüncelere dönüşüp kendini realize eder.
Ertan Yavuz / icaforiz_