Harflerin kelimelere sığmadığı anlar vardır, içinin içine sığmamasıyla aynı. Bir de boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz var, bizimkisi de o hesap işte. Benim yüreğim seninkini doldurmaz, senin yüreğin beni almaz.Önemi de yok zaten, boşver. Bu saatlere okkalı bir kahve iyi gider. Ne bir şiir ne bir şarkı, sadece bir fincan kahve… Sen de iyi gidersin hem öyle iyi gidersin ki yürüdüğün bütün yollar kıskanır ayak izlerini. Kalmayı unutturur ardındakine gidişin, sevmeyi unutturur fakat ben kalırım, severim, unutmam ve sen gidersin. Son kez yazıyorum demiştim kendi kendime, son satırlar artık sonuma gelmemişim daha.
Oğuz Atay, “Bazı kelimeler bazı anlamlara gelmez albayım.” der. Bazı kelimelerin bazı anlamlara gelmediği saat dilimleri vardır. Şuan o an…Saatleri de yüreklerimiz gibi dilimlemişler, daha dilimlenecek ne kaldıysa.Bakma sen bana. Bu lakırdılar hep saatin suçu, neden uyumadıysam onun da suçu var elbet yine de hiçbir anlama gelmiyorlar. Gitmeseydin bir anlamı olabilirdi fakat bunun konumuzla bir alakası yok. Bu gece hiçbir şeyin hiçbir şeyle alakası yok. Şiir yok, yıldızlar yok kelimeler bile saklanmış ortada sağa sola kaçan harfler var. Bazıları yalpalamış, ayağı takılmış ve benim kenarı yırtık sayfama düşmüş hepsi bu. Her şeye rağmen gökyüzü orada. Yıldızlar da olsaydı onlardan salıncak yapar sallanırdık.
Saat 02.45. Etraf zifiri, kelimeler suskun…