Kelebek koleksiyoncusu bir adam, beğendiği kadınlardan da koleksiyon yapmaya kalkarsa ne olur? Kadına olduğu değil, tamamen adamın gördüğü haliyle aşık bir adam. “Kadınlar çiçektir” mantığının biraz üst noktası. Kadın çok güzeldir – sadece güzeldir ve bu yüzden bir sanat eseriymiş gibi bir sergide, müzede korumaya alınmalıdır.
Fowles kitabı 1963 yılında yazıyor. Bu yüzden çok da uzak gelmiyor anlatılanlar. Farklı bir çağdan bahsedilmiyor oluşu daha etkileyici yapıyor kitabı. Bir dönem kitabı değil Koleksiyoncu, her dönemin kitabı sanki.
“Yatılı okul” kitabın ilk lafı. Miranda hakkında bildiğimiz ilk şey yatılı okulda okuduğu. Ailesinden ayrı, bir ev değil bir oda içinde yaşadığı kitabın esas kadını hakkında bize söylenen ilk şey. Bu biraz da Miranda’nın başına geleceklerin önceden ima edilmesi sayılabilir. Çünkü kitabın devamında Miranda, Clegg’in kendisi için özel olarak hazırladığı mahzen-hapishanede yani yine kitabın başındaki gibi bir odada ölümüne kadar yaşadıklarını okuyoruz.
Bir bölümde kelebek koleksiyonundan bahsediyorlar. Miranda şöyle söylüyor:
“…. Rahat bıraksaydın da yaşasalardı, bunların kaç kelebeğe can vereceğini düşünüyorum ben. Yok ettiğin bunca canlı güzelliği düşünüyorum.”
Kendisinden bahsediyor sanki kadın. Kelebeklerle aynı kendi hikayesi. Güzelliğiyle herkesi büyülerken Clegg tarafından hapsediliyor. Ölümle sonuçlanıyor Clegg’in sevgisi. Kelebek koleksiyonunu da kimseye göstermiyor Clegg. Tıpkı Miranda’yı herkesten sakladığı gibi.
Aynı olayı önce Clegg’in ağzından bir hikaye gibi sonra da Miranda’nın ağzından günlükmüş gibi dinliyoruz. İkisinin de hislerini, düşüncelerini biliyoruz. Miranda hareketten ve olaydan çok tasvirler ve anılarından bahsediyor. Clegg hikayede aşık taraf olmasına rağmen pek duygusal bir dille yazmış sayılmaz. Miranda’yı karakteri, entelektüel seviyesi, tavrı yüzünden sevmiyor. Öylesine gördüğü şey hoşuna gittiği için seviyor. Nitekim onu daha iyi tanıdıkça ve birlikte daha fazla zaman geçirdikçe ondan nefret etmeye başlıyor.
Miranda ise her ayrıntısıyla ilişkilerini anlatıyor. Ona zaman zaman duyduğu yakınlık, bazı olaylar üstüne duyduğu nefret, acıma, tiksinti… Hepsini biliyoruz. Geçmişi hakkında bir sürü bilgi veriyor bize. Varını yoğunu anlatıyor. Hayaller kuruyor. Ölmeden önce ise bu hayallerinin içine giriyor sanki. Yüksek ateşi sayesinde biraz olsun olduğu yerde değil olmak istediği yerde olduğunu hissediyoruz.
Psikolojik bir gerilim romanı Koleksiyoncu. Kendinize ait o kadar fazla şey bulacaksınız ki, kendi hayatınızla yüzleşmenizi sağlayacak bu kitap. Belki de bu kadar genel geçerliğe sahip olmasıdır kitabı bu kadar güzelleştiren. Sosyal ve ekonomik sınıf ayrımları, insanın kendiyle çelişmesi gibi konular sayesinde böyle herkese ulaşabildiği söylenebilir.
Kesinlikle okunması gereken müthiş bir kitap.
Kitabın henüz izlemediğim aynı isimli bir de filmi var. imdb linki şu: http://www.imdb.com/title/tt0059043/