Kalbim adeta bir konuk eviydi. Susayan, kahve krizi tutan, acıkan herkes gelmek istemişti. Sonra işi bitince, soluklanmayı bilince, ikramımın güzelliğine denk gelince sıkılıp gitmek istemişti. O herkes dediğim her şey kalbimin ismini de bilirdi, her bir adımda, her bir atışında onun adını sayıklardı. Herkesin içindeki her şeyimi alevlere atmak istesem bunu yapamam artık. Çok alev geldi geçti şiirlerimin üstünden. Yanmaktaydılar, birçoğunu kalbim gibi kurtaramadım.
Kalbim adeta anlamlar deniziydi. Yüzmek isteyen, ferahlamak isteyen, balıklama yüzmek isteyen o herkes dediğim her şey yüzsüzce gelirdi. Ben onu kalbimden kovmayı unutalı sanki bin asır geçmişti üstümden. Omzuma konan küçük kelebekler büyümüşlerdi. Sadece mavisinin olduğunu bildiğim gökyüzü beni de kara bulutlarıyla tanıştırmıştı. Git desem diyemem artık. “Git” dediğim ezber dolu çok şiir geçti üstümden. Şiirlerim gittiler, bazılarını yakalasam da birçoğunu kalbim gibi tutamadım.
Mısralar ölü hasretinin şemsiyesiydi sanki. Yağmur da yoktu, maksat şemsiyeye kavuşmaktı. Hasreti ölmüşken var olmayan yağmurlar şemsiyeyi bekliyor gibilerdi. O herkes dediğim her şey bende olduğundan beri mantıklı bir cümle kurabildim mi? En sonunda öğrendim, üç harfli yanılsamanın başrol oyuncusuna yeteri kadar emeğinin karşılığını verememiştim oysaki. Sevilmediğinden şikayet eden her insan sevmeyi bilmeyendi benim gibi. Sevmek yaralı bereli ortada dolaşmak ve yaralarınla pansumansız yepyeni acılar biriktirmek değildi.
Kalbim adeta bir cenaze eviydi. Kendi kabrini ziyaret edip, kendisine dua okumak için direten herkes olan her şeyim fatihasını okuyup gitmek istemişti. Gitmek, evine bırakmıştı onu. Gerçek evine, bana ait olmayan dünyasının kuraklığına; çöllüğüne. Ben ona serin sonbaharların uzun ömürlü yağmurlarını verecektim. Sevmeyi bilmiyordum ki, vaat çukurunda tökezlemek bana mı düşecekti?
Ben ona seviyorum demek istesem de diyemezdim artık. Şiirlerime aşkı öğretmek isteyeli sanki bin asır geçmişti, öğrenmek istemeyen birine öğretmek zordu. Bir şiire aşk zorla öğretilmezdi, yaşanılan bir aşk şiire nasıl sarılması gerektiğini bilirdi. Büyüdüm demek istesem bunu da söyleyemem.
Ben büyüdüğümden beri mısralarım bastonlarını ellerine almaktan caydılar, onlara küçük kalmak telaşıma razı olamadılar. Şiirlerim büyüdü benim, o herkese benzettiğim her şey bende hiç var olmayıp yokluğun kollarında aşk olurken şiirlerim başka şiirlere gebe kaldılar, üvey kaldım her birine.
Kalbim bitişler ırmağı. Gözyaşı sanmıyorum artık hiçbirini, hem kalp ağlamaz ki. Gözlerdir ağlayan dersem buna da inanmasın hiç kimse. Gözlerimden sen doğurtmaktadır göz pınarlarım, ırmakla yarışmak temennisi sarmıştır onu; seni istiyordur, yine hiç olmayan seni istediği gibi.
Yalvartmak boşuna şarkıları, her birinin en sonunda sesi kısıldı. Şarkılar hissizliğimin imzasını taşıyor sanki. Bunca hissizliğe sevmek döktüysem ne sevmek bende güzel duruyordur, ne de sevmemek.
İkisinin çelişkisine kadeh kaldırdım, misafirim ölmüştü bile…