Ergen bir çocukken, büyüklerin konuşmalarının beyhude laflarla dolu olduğunu düşünürken buluyordum kendimi.
Ta ki onlardan biri olup, beyhude lafları kendimle, geçmiş ve geleceğimle harmanlayana dek.
Harmanlamak için yeniden yıllar öncesine seyahat etmek, güncellenen kendimle barışık olduğumu, çözülmesi gerekenleri çözdüğümü ve bu güne kadar ödediğim bedellerin de meyvelerini toplayabildiğimi görmek beni dünyadaki sayılı yetişkinlerden biri yapıyordu şu günlerde.
bir kaçış öyküsünden , varoluş öyküsüne geçmek, zamanda ileri-geri sıçramalar yapmak ve son olarak kendinle yaşıyor hatta barışıyor olmak verilebilecek en üst mertebeydi aslında.
Kaçış sandıklarımız geriye bir bakış için uzaklaşmaktı belkide.
Şimdilerde geleceğe mi geçmişe mi seyahat etmek isterdiniz diye bir soru ile karşılaşsam tek söyleyebileceğim: “Bilgelerden aldığım derslerin yansımasında, yani “Carpe diem” anlarında hatta ve hatta sadece “Carpe diem” anlarında kalmak isterim yanıtını döndürürdüm kafamda.
Ta ki mantra olana kadar kafamda.
Şimdi o tatlı, beni huzurun serin sularında yıkayan uykumdan kalkıp gelen bu ben, bir kahve eşliğinde bir soru sormak istiyor sayın siz seyircilere: “Bir mısra daha söylesek nehir olup akmaz mıydı tüm güzellikler?”
Cevabınızı duymadan size ufak bir ipucu: “Kişinin kaderinde, kaderini düzeltmek varsa eğer…”
Ki var.
Hell yeah!
Yani: “Elbette, düzelmeye başladı bile!”
Yoksa siz hala farkında değil misiniz, sayın seyirciler?
…