İnsanın dengede, sevgi ilişkisinde olması günümüzde her zamankinden daha önemliyken, bunca sevgisizliğe, bunca yalnızlığa, bunca yabancılaşmaya itilişimiz neden?
Kuş sevgisi ile başlıyor kuş evlerinin hikâyesi.
Güvercinlerin, kumruların cami ve şadırvanlar etrafında hu hu diye dem çekip baş eğmeleri halk arasında Tanrının adını zikretmeleri anlamına geldiğinden kutsal olduklarına inanılır ve avlanmaları günah sayılırmış.
Serçe olarak bildiğimiz Ebabil Kuşları Hz. Muhammedin doğumu sırasında Kâbe’ye saldıran Habeşilere, uçarken gagalarından taşıdıkları taş parçalarını atarak onları yenilgiye uğratıp kaçırttıkları için, kutsal ve dokunulmaz sayılmışlar.
Bursa’da Tahtakale’deki eski hayır müessesesinin bulunduğu yerde önceleri bir Leylek Hastanesi varmış. Şimdi gidip baktığımızda o hastane yıkılmış. Leylekler, kediler, köpekler biçare dolaşıyorlar ortalık yerde. Ahmet Haşim Gurabbahane-i Laklalakan’da: “Bursa’daki Haffaflar Çarşısı’nın ortasında bir meydan var. Bu meydan malul hayvanların düşkünler yurdudur. Kanadı, bacağı kırık kuşlar halkın sadakası ile yaşarlar” diye bahsediyor.
“Türklerin çok sevip korudukları her cinsten kuş yüzünden İstanbul’un kendine mahsus bir neşesi ve zarafeti vardır. Kırlangıçlar yuvalarını kahve kapılarının üstüne, çarşı kubbelerinin altına yapar. Yedikule’de kargalar öter, akbabalar daire çizerek uçar. Deniz kırlangıçları uzun daireler halinde Karadeniz’le Marmara arasında gidip gelir ve leylekler ıssız türbelerin üzerinde lak lak eder” diyor Edmodo de Amicis.
Bu kuşların her birinin güzel bir manası vardır; Kumrular sevdaları korur, kırlangıçlar yuva yaptıkları evleri yangından muhafaza eder, leylekler her kış Mekke’ye hacca gider, deniz kırlangıçları müminlerin ruhlarını cennete götürür.
İstanbul’da her yerde, insanın başının üzerinde, dört bir tarafta kuşlar vardır. Şehre köy neşesi dağıtan ve ruhunuzdaki tabiat duygusunu durmadan yenileyerek içinizi serinleten cıvıl cıvıl sürüler ize şöyle bir dokunup geçer.
İşte bu sevgiden doğar kuş evlerinin hikâyesi. Mısırdaki gibi yemek için beslenen güvercin evleri gibi bir şey değil bu, insanın almayı düşünmeden vermeyi amaçlayarak yaptığı bir sanat eseri adeta. Mezar taşlarına susamış kuşlar için, su birikecek yerler yapmak böyle bir davranış değil mi?
Yöremizdeki insanlar kışın sıcak ülkelere uçup gidemeyen kuşlar için bir yuva yapmadan edememişler. Kuş evlerinin en çok bulunduğu yer İstanbul. Dünyada kuş evlerinin Türkiye’den başka yerde örneği yok. İlk örnekleriyle 13. yy başlarında karşılaşılan kuş evleri Bursa’da Fatih döneminden sonra görülüyor.
Hiçbir çıkar gözetmeksizin, yalnızca karşısındakini korumak isteğinden doğan “Kuş Evleri” üzerinde düşünmek bize kimi unuttuklarımızı anımsatabilir.
Kuş Evleri’nin hikâyesini merak edenler için yazmış Cengiz Bektaş. Kitabın ismi “Kuş Evleri”.
Pakize Güleç 🙂