Domuzların uyandığı saatte uyanılır.. Horozlar gibi bile bağıramayız isyanlarımızda…Ve yollara düşülür işe gitmek için…Geceden kalma ayyaşların kırdığı bira şişesi kırıkları arasında ilerlerken hedefe, cam kırıkları bazen de yansıtır gözünüze güneşi, aydınlatmaya başlamışsa gününüzü.
İlerlenir hedefe doğru, bazı bayraklar gözükür birden. Gözler iyi görmüyordur , şeker hastalığı başlangıcı şüphesiyle doktordan randevu alma isteği, sonra uykusuzluk mu,akşamdan kalmalık mı anlaşılır, gözüken isyan bayrakları birden sıradan beyaz teslim bayraklarına dönüşür, nedense beyaz gömlekler buradan gelme bir adet midir diye düşünülür ister istemez…
İleride bir karmaşa vardır , bu sefer gözün tekrar yanılması istenir , şeker hastası olmak bile tercih edilesidir , ama o karmaşa gerçektir, 20-30 kişilik bir grup bir otobüsü ele geçirmeye çalışmaktadır … Otobüs şoförünü dışarı atarlar , herkes içeri girdikten sonra bir el şoförü içeri çeker , kapı kapanır ve yola devam edilir…
Güneş inatla ısıtmaya devam etmektedir hayatı. Ve o güneş birden ağaçların arasından bir yere düşer kısa bir süre..Göz attığımız yerde bir grup vardır sabahın köründe. Yere yatmış çimlerde , sevinci sıradanlaştıran birkaç yüz ifadesi , çabanın anlamsızlığının derdini taşıyan cümlelerden kaçınan, ışığı şişelerin diplerinde görmeye alışmış, mahallenin tüm ayyaşlarıdır onlar. Hemen anlaşılmaz ama tüm ayyaşlık özel bir şeydir. Onlar hepsidir..
Otobüs şoförünü çekerken hissetiğim sıcaklık, pantolonun terinin elime bulaşması , bütün bunlar boş işlermiş belli ki, otobüste iyi bir yerde oturmakta önemli hissetirebilir kendinizi bir an için, eğer görüyorsanız camından mahallenin tüm ayyaşlarını..
Görememişseniz elbet bir gün sizde doğru yerde oturup onları göreceksiniz. Güneş her zaman bir kere parıldayacaktır mahallenin tüm ayyaşlarının üzerinde çünkü…