Hükmü verdiler mi bir kere, her şey değişir. Hiçbir zaman hayatın elinde olmamıştır ya zaten, artık hiç değildir. Herkes biliyor gibi gelir bazen. O kadını vapurdan attığını hayal ederken herkes bunun farkındaymış gibi sana bakıyordur sanki. Damgalanmış gibi hissedersin. Ama bazen de herkes ahmaktır gözünde. Ne senden, düşüncelerinden, yaptıklarından haberdarlar ne de hayattan. Ve şu ucubelerin hiçbir şeyi hak etmediği düşüncesi beyninin tüm kıvrımlarında dolaşır. Onlar yaşarlar; sen rahatsız olursun. Gözlerinden öfke fışkırır. Bu kez vapurdan kendini atmak istersin. Karadan ve dahi vapurdan uzaklaşmak istersin; insanların olduğu her yer karadır senin için. Madem, dersin, insanlar gitmiyor; ben gideyim. Şimdi de şu adama taktım kafayı galiba. Takılmayacak adam değil hani. Yanında çocuğu var. Ninja kaplumbağalardan biri olduğuna inanıyor çocuk. Elinde de bir dilim pizza var. Ançüezli… Gömleği de Michelangelo turuncusu. Demek ki Michelangelo olmuş bugün diye geçiyor içimden. Bu zamanda hâlâ Ninja Kaplumbağalar‘ı izleyen çocuklar olması mutlu ediyor beni. Favori kaplumbağamızın aynı olması da. Ben sadece böyle şeylere mutlu olurum zaten. Adam yanındaki kadına dönmüş bir şeyler anlatıyor. Vapurda tanıştıkları belli. Kadın hafiften huzursuz. Çocuğa merhametle bakan gözleri adama dönünce ”Sus artık be adam.” der gibi bakıyor. Çocukluğunun İstanbul’undan dem vuruyor bizimki. Her İstanbullu’nun hayatında en az bir kez, en az bir yanlış zaman ve mekanda, en az bir yanlış insana yaptığı bir geyiktir bu. Ama harbi bir özlem hissedersiniz bu yakınmada. Kadın da hak verir gibi yapıyor ama genç bir kadın. O zamanları ancak babasının çocukluk fotoğraflarının fonunda görebileceği bariz. Adam tam eskilerin martılarını anlatıp şimdikileri açgözlülükle suçlayacakken kadın bir hamlede ayağa kalkıp ”Afedersiniz, aşağı ineyim de bir sigara içeyim bari.” diyor. Kadın güzel bir gün diledikten sonra, hemen bitmesin diye küçük ısırıklarla pizzasını yiyen ufaklığın saçını şöyle bir okşayıp merdivenleri iniyor. O iner inmez adam bana dönüp ”Hayret bir şey ya hu, sanki aşağıda sigara içmek yasak değil.”diyor. Bu bir sıfır yenik başladığım, muhabbet demeye bin deli şahit isteyen şeyin detaylarıyla sizi sıkmak istemem. Bildiğiniz şeyler zaten. Gençlik nereye gidiyor geyiğinin üstünden şöyle bir geçtikten sonra sigara içme yaşının kaça düştüğüne kadar gelmişken bu adamın da tam vapurdan atılmalık bir herif olduğu kanaatine varıyorum. Ben onu sadece atmak istemiştim, şimdiyse bir sebebim var. Sebebi gevezeliği değil ha, yanlış olmasın. Eskiye dair bu tükenmez ve bıktırıcı, gelmişine geçmişine sövdürücü özlemi… Bir çocuğa bakıyorum bir de dedesi mi babası mı tam kestiremediğim kravatlıya. Adamın, şu ninja kaplumbağa olmak arzusundaki ufaklığın yanında ne kadar da aptal durduğuna bakıyorum. Adam zaten yaşamış olduğu günlere, o ”bir zamanlara” dönmek isterken çocuk bambaşka bir hayatı tatmak, bambaşka bir karakter olmak çabasında. Bu çocuğun da ileride hayal gücünün esamesinin okunmadığı bir hayat yaşayacağını düşünüp üzülüyorum. Ben sadece böyle şeylere üzülürüm zaten. Tam çocukla göz göze geliyoruz, çocuk bana gülümseyip pizzasını uzatınca vapurdaki hayata dönüyorum. Adam, ”Kafanızı şişirmedim umarım genç adam?” diyor.