“Yıllar önce küçük bir çocuk Allah’tan aşk istemişti. Ne olduğunu bilmeden… Ne büyük bir imtihan olduğunu bilmeden istemişti. Allah o minik elleri geri çevirmemişti ve küçücük bir kalbe kocaman bir aşk sığabilmişti. Olmaması gerektiği gibi…”
Bankta oturuyordu. Çikolata yiyordu. Canı öylesine sigara içmek istiyordu ki… Damarları gıdıklanırcasına hafif hafif uyuşuyor, vücudundaki bütün kan hüvreleri sanki “sigara!” diye bağırıyordu. Kendine hakim olmakta güçlük çekiyordu. Bir yandan, şu ilerideki büfedeydi gözü, öteki yandan kendine kızıyordu, sözünü çiğnemeyi aklından geçirmesi bile yanlıştı çünkü. Dikkatini başka yönlere çekmek için çabalıyordu. Çok sevdiği martı seslerinden ilham alarak, içinden ritim tutmaya başladı önceleri. Yine sigara düşüncesi! Olmadı. Denizin uç noktalarına dikkat kesilmeye çalıştı. Teknelere baktı. Olmadı. Kafasını çevirip büfeye baktı. Normalde gözleri iyi görmezdi ama büfenin içindeki sigara rafını nasıl da iyi görebilmişti. Çok sevdiği çikolatalar, gofretler dikkatini çekmiyordu o an. Sigaraların dizili olduğu tekel rafı… Zippo çakmakların boy gösterdiği raflar… Kibritler bile büyülüyordu onu.
Büfeye gidip sigara almaya karar verdi bir süre sonra. Kendine öfkelense bile yapacaktı bunu. Ayağa kalktı. Eski püskü bankın yanından uzaklaştı birazcık. Yürümeye başladı. Biraz yürüdükten sonra sigara almamayı, sigara düşüncesinden kurtulmak için yürüş yapmayı istedi. İyi fikirdi, gülümsedi. Büfenin yanından geçerken gözü hala rafa takılmış durumdaydı. O rengârenk şerefsiz sigara paketleri sanki “gel beni al!” diye bağırıyordu. İçinden küfür etti o paketlere. Yoluna devam etti.
Sahilden uzaklaştı. Ara sokaklara girmişti. Bu şehri iyi bilmiyordu, kaybolabilirdi ama yürüyüş yapmalıydı. Bir süredir yürüdüğü sokakları sevdi. Nostaljik sokaklardı bunlar. Tam da onun ruhuna hitap eden, eski evler vardı. Yürüyordu. Yaklaşık yirmi dakika boyunca nostaljik evlerin büyüsünden dolayı sigarayı düşünmemişti. Yirmi birinci dakikada kafasının içinden bir ses, birdenbire, dank diye “sigara!” dedi. İçindeki büyük boşluğu fark etti. Ama yine de mutlu olmuştu. İlk defa bu kadar uzun süre aklından atabilmişti sigarayı. Biraz daha yürümesi gerektiğini düşündü. Buna benzer başka sokaklar da keşfetmeliydi.
“ ‘olmaması gerektiği gibi…’ diyorum çünkü o küçücük kalp, kocaman aşkı aslında kaldıramadığını, ne kadar yıprandığını yıllar sonra anladı. Yıllar sonra sahip olduğu vücuda yorgun argın, sevemez hale gelmiş bir kalp bırakmak onun için kötüydü. Bir süre sonra ‘vücuduma bunu yapamam!’ diyen kalp, yeniden sevmek istedi. Ama sevemiyordu. Sevebilmek için kendini zorladı. O an karşısına çıkan ilk kıza aşık olmak istedi. Aşık olamasa da olmuş gibi davrandı birkaç yıl boyunca. Kendini de vücudunu da kandırıyordu. Ne kadar büyük bir hata yaptığını henüz anlayamıyordu…”
Ciğerleri, “sigara!” diye bağırmaktan öylesine yorulmuştu ki, susmuştu. Bu sefer başardığını düşünüyordu. Çünkü artık canı, eskisi gibi sigara istemiyordu. Birkaç gündür başka şeylere de yoğunlaşabiliyor, sigarayı pek fazla düşünmüyordu. Bunu, yürüyüş yapmaya ve yeni sokaklar keşfetmeye borçlu olduğunu düşünüyordu. Yürümekten yoruldu. Acıkmıştı da. Gözleri saniyelerce, yemek yiyebileceği bir yer aradı ve ilerideki esnaf lokantasını fark etti. Oraya doğru yöneltti adımlarını. Gitti. İçeriye girdi ve enerji aldığı ilk masaya oturdu. Yanına gelip ne istediğini soran garsondan çorba ve bolca ekmek istedi. Böylesine varoş bir mekana ilk kez gelmişti. Ama hoşlandı bu atmosferden. Mahallede ilk defa gördükleri için, iki yaşlı amca süzmeye başladı onu. Bir yabancı! “Ama efendi çocuğa benziyor. Buralarda işi ne acaba? Giyimine bakarsan zengin birine benziyor…” vs konuşup durdu yaşlı amcaların kalpleri. Bir süre sonra garsonun getirdiği çorbayı içti. Doydu. Lokantanın cayır cayır yanan sobası sayesinde ısınmıştı, bir de doyunca üzerine öyle bir rehavet çöktü ki… Uyumak istiyordu. Saçma olduğunun farkındaydı ama rehavet öylesine yoğundu ki, ciddi ciddi oracıkta uyumayı düşündü. Biraz sonra silkindi, garsondan demli bir çay istedi.
Lokantadan uzaklaşmasına rağmen üç sokak boyunca orayı düşünmüştü. O atmosferi… Mutlu mutlu yürürken… O da ne! Olamaz! Bir tekel bayii! “Bunun burada ne işi var?” “Hayır hayır!” “Yapmayacağım.” “Söz verdim.” “İçmeyeceğim.” “Bak ne güzel, kaç gündür içmiyorum da bir şey mi oluyor?” “Hayır!”
“Kalp, bir süre sonra o kıza aslında aşık olmadığını anladı. Yıllardır kendini de sahibini de kandırdığı için hayıflanıyordu. Artık aşık olamayacağını düşünmeye başladı. Henüz minicikken aşık olabilmişti ama şimdi büyümüş, kirli duygularla kaplanmıştı. Aşık olamayacağına tam da gerçekten inanmaya başladığı sıralarda, başka bir kız çıktı karşısına kalbin. Beyin kalbe kızdı. ‘Yine aynı şeyleri yapma sahibimize! Yazık, yıpratıyorsun çocuğu’ dedi. Beyine hak veriyordu ama yine de dayanamadı. Gerçek bir aşk bulabileceği ümidiyle, o kızın kalbiyle de konuşmaya başladı…”
Sigara içmeyeli nerdeyse bir hafta oluştu ama yine de kendine kızıyordu adam. “Bak, bırakmak aslında bu kadar kolaymış, ne vardı bir haftadır deli gibi sokaklarda gezmekte!” “Manyak bir herifim ben!” “İşi gücü de aksattım!” Bir süre sonra bu hayıflanmalar kesildi, sahildeki şu banka oturmak istedi, dinlenmeliydi. Oturdu ve denizi, martıları izlemeye başladı. Gülümsüyordu. Oradan geçmekte olan bir bayana takıldı gözü. Gülümseyen yüzü birdenbire dehşete büründü. Aman Allah’ım! Olamaz!
“Sonuç olarak, ümit ettiği aşkı bir türlü bulamayan kalp, kendini doğanın akışına bırakmaya karar verdi. Artık sevmeye çalışmıyordu. Beyinin nasihatlerini dinliyor, mantıklı şeyler yapıyordu. Ama küçükken taşıdığı aşkı için için özlemekten kendini bir türlü alamıyordu…”
Gördüğü kadın, onun henüz ilkokuldayken sevdiği çocukluk aşkıydı. Lisedeyken falan onu çoktan unutmuştu normalde. O kadın, adam için aklına geldikçe güldüğü basit bir anıydı yıllardır. Ama şimdi görmüştü ve kalbi öylesine garip bir hal almıştı ki… Kadın onu tanımamıştı bile. Nereden tanısın? Kadın, önünden geçti ve uzaklaştı. Adam sanki buz kesilmişti. Büfeyi gördü. Rengarenk sigara paketlerini gördü. Zippo çakmakları gördü. Birdenbire zincirden boşanırcasına koştu! Büfeyi geçip, ardındaki kırtasiye dükkanına girdi. Elinde bir tomar kağıt ve bir kalemle çıktı, koşarak gelip banka oturdu. Benim korktuğum şeyi yapmamıştı. Bir şeyleri unutmak istemediği belliydi. Deli gibi yazmaya başladı; “Yıllar önce küçük bir çocuk Allah’tan aşk istemişti. Ne olduğunu bilmeden… Ne büyük bir imtihan olduğunu bilmeden istemişti…” …
2 comments
yüreğine sağlık dostum oldukça güzel bir kurgu ve anlatış gerçekten çok beğendim inşallah kalemin den daha güzel yazılar çıkar
teşekkürler yorumun için.