Gözleri ilkbahar,teni Moskova hatıram,saçları güneşime eş olan kadın.. en çok gitmekten korkuyorum. Giderken vazgeçmekten,ölmekten korkuyorum kaldırımlarda soğuktan. Kirpiklerinde biriken yağmur,benim gökyüzümden yüzüne hatıra. Ağlamak daha fazla yağmur demek gökyüzünde. Gülmekse daha fazla güneş… Gökkuşağını beklediğimizden midir bu ağlanacak halimize gülmelerimiz? Ya da çok içtiğimizden mi,daha da güçleşiyor konuşmak,daha da artıyor gururum. Sanki Moskova yıkılacakmış gibi,ölecekmiş gibiyim burada. Toprağa olan hasretten midir bu yağmur kokuları? Her nedenin sonu sana çıkarken,nasıl kaçarım senden? Ve henüz hala sarhoşken…
Nasıl hatırlarım seni,yazamazken ve gizliyorken hala seni öznelerimde nasıl yazarım ismini? Şimdi bakma gözlerime. Uykusuz bırakır her geceni,her zamankinden daha kahve renginde. Dokunma. Tenim,yüzüm,dudaklarım beyaz kaldırımlar kadar soğuk,yağmurlu bir çift göz kadar ıslak… Son desen sen,koyar mıydım virgüller bitmesin diye bu kadar mutsuz? Umutsuz olsam dilenir miydim seni kentimin sokaklarında? Üstelik bu soğuk sonbaharda…
Şimdi senin adın Mathilda,benimki hiç bilmediğin bir kitaptan alıntı. Oysa sen rüyalarımdaki tanıdık yüzsün,çocukluğumdaki bilindik neşelerim,korktuğumda sığındığım tanrımsın. Ne yarım bırakılacak kadar eksiksin içimde,ne de devam edebileceğim kadar tam. Eksik bir masalın öznelerinde saklanan,o hiç büyüyememiş kadın,Mathilda..
Ellerimle tutabildiğimde bir gün gökyüzünü ve saçlarından düşen güneşi toplayıp,gözlerinde unutulan baharı çalabildiğimde vazgeçeceğim belki. O zamana dek sonu en güzel biten masallarda saklayacağım seni..