Ramazan Ayı gelmeden soruları gelir bizim toplumda.O orucu bozar mı,bu sakatlar mı,şu öldürü mü şeklinde binlerce soru.Hep aynı sorulara hep aynı adamlar hep aynı cevapları verir televizyonda,internette,radyoda.Bu bir normallik göstergesi değildir ve ne soran şikayetçidir bu durumdan ne cevap veren.Biride çıkıp demez ki;bu sorulara yıllardır cevap veriyoruz hala anlamadınız mı be kardeşim?Belki bu tepkiyi vermek yerinde olmaz cevaplayıcı için ama dediğim gibi normal değildir bu durum ve cevaplayıcının tepki vermesi gereken bir hal var ortada.Adını bilmediğim bir toplumsal hastalık pompalanıyor bilinçli olarak yıllardır.Bazı sorular vardır cevapları ortadadır,açıklanır ve biter.Bazı sorular vardır cevaplandıkça yeni sorulara gebe kalır ve bu tür sorular sıradan insanların hayatlarına uzaktır.Sıradan sorulara verilen sıradan cevaplar nasıl olurda anlaşılmaz?Sıradan ve anlaşılır bir cevap üzerinden uzun süre geçmeden nasıl unutulur ve soru olarak sorulur?Tüm bu eylem bir akıl hastanesinde gerçekleşebilir ve bu durum olağandır zira koca bir ülkenin ana kanalları bu türden proğramlarla doluysa birileri akıllı rolü yapıyor demektir.
Tıpkı Ramazan Ayı gibi yeni yıl gelmeden soruları gelir her şeyden önce.Yeni yıl kutlamak günah mı,Noel Baba kimdir,amacı nedir vs vs…
Her zaman ki sorular ve her zaman ki cevaplar uçuşup durur her yerde.Verilen cevaplar değildir mühim olan sorulan sorulardır.Bu soruyu sormadan yeni yıla giremez adam.Halbuki geçen yıl bu zamanda bu soruya bu cevabı vermişti yine aynı adam.Kurulan pazarı görmeden işin içinden çıkılmaz.Dünya ülkeleri soruları sorar,cevapları alır yeni soruların peşine düşer ve sorularla gitmeyi amaçladığı bir hedef vardır.Bilim,sanayi,felsefe,edebiyat ve her türlü üretim mekanizması bu sorular sayesinde gelişimini sürdürür.Biz de ise amaç,insanları oyalamak, onları belli kalıplara sokmaktan başka bir şey değildir.Verilen cevaplar hiçbir düşünce ışığının yanmasına vesile olması için verilmez.Adam memnundur sürekli aynı soruların sorulmasından çünkü cevabı yıllar öncesinden hazırdır.Soran da memnundur çünkü farkında değilidr bu pazarın ve aldığı cevaplar biraz olsa rahatlamasına neden olmuştur.
Yeni yıl kutlamak kültürümüzde yok demek kültür cahilliğinden başka bir şey değilidr.Zira kültür dediğin öyle değişmez Tanrı kuralları değil insandan insana,toplumdan topluma etkileşim,iyi yada kötü bir alışveriştir.Kültürün eskiye dayanan bir kökü olduğu gerçeği yadsınamaz fakat bu kök bir erik ağacının kökü değilidir ve asırlarca aynı meyveyi,aynı renk çiçeği vermez.Bu kök zamanı gelince topraktan uzar ve yıllar içinde dallarında binlerce faklı çiçek ve binlerce farklı meyve verir.Sadece bir meyveyi sadece bir çiçeği seçeceksin demekle kültürden söz edemezsin.Zaten kim ne derse desin yıllar içinde çoğunluğun yaşayışları kültürün öyle saplanıp kalıncak bir şey olmadığını ortaya koymuştur.İyi yada kötü kültür yaşar ve kendini benimsetir.
Kültür kendini kabul ettirdiği sürece yaşar.Bu kabul sürecinin uzun tartışmalara yol açması normaldir.Toplumun tamamının bir külütürü aynı anda benimsemesi beklenemez zaten.Sorun da buradan kaynaklanır.Eski kültürü savunurken oluşmaya başlayan yeni kültürü aşağılayarak yok saymaya çalışmak en başta yapılan yanlışlardandır.Toplumda söz sahibi olanlar kendi kültürlerine sahip çıkmakta haklılar fakat hızla akan zamanı göz önünde bulundurmak zorundadırlar.Değişim dünyanın ilk ve en temel kurallarındandır.Bir toplum bilimci kendi toplumunda ufak ufak başlayan değişimleri görmezden gelip bunun sonucunu önceden söylemez.Buradaki sorun bizim toplumumuzda tolpum bilimcilerden çok başka dalların insanlarının bu konularda hüküm veriyor olmasıdır.Değişim kaçınılmaz ve gerçektir.
Bilimde,sanayide ve diğer gelişim mekanizmalarında geride kalan toplumların gelişmiş toplumlardan etkilenmeleri normaldir.Kimse buna engel olamaz.Zira gelişmiş toplumlarla iç içe olup hala yerinde sayarsan adam sana diğer tüm sattığı şeylerle beraber kültürünüde satar.İstediğiniz kadar kültürden söz edin büyük kimse onun sözü geçer.En çok çalışan en çok araştıran ve en çok okuyan kimse o yükselir ve yaşayışı diğer insanlar tarafından gizli ya da alenen takip edilir.Bizim gibi ben kendimi bildim bileli gelişmekte olan toplumlar kültür alışverişlerine en uygun pazarlardır.Gelişmiş toplumların yaşayışları kabul etmesekte hoşumuza gider.Baskılar sadece dillendirmemizi engeller iç dünyamıza karışamaz.
Noel Baba dedikleri ton ton dede bir masal kahramanıdır.Dinle alakası sadece çoğunluğu Hristiyanların inandığı bir masal kahramanı olmasıdır.Masallar evrenseldir.Noel Babaya bir masal kahramanına ne kadar inanıyorsak o kadar inanmalıyız.Pinokyo ne ise bizim için Noel Baba da o olmalıdır.Her masal kahramanının vermek istediği bir ders olduğu gibi Noel Babanın da anlatmak istediği bir şey vardır.Çocuklar başta olmak üzere herkesi sevin ve sevdiklerinizle mutlu yaşayın.Bu kadar basitken her şey Noel Babayı bir dini figür haline getirmek ancak bizim toplumda olur.Noel Baba insanı dinden çıkarır demek pamuk ipliğinden inançları olanların telaffuz edebileceği türden cümlelerdir.
Dünyanın çarkı pazarlama üzerinedir.Bir taşı öyle bir pazarlamalısın ki insanlar ona akın akın gelsinler.Noel Baba gerçekten yaşayıp yaşamadığı bilinmeyen bir masal kahramanı olduğu halde çok iyi pazarlandığı için haliyle cazibesine kapılıyoruz.Peki bizim Mevlana’mızın neyi eksik Noel Babadan?Üstelik masal kahramanı değil yaşamış ve açık seçik “Ne Olursan Ol Gel “demiş.Biz neden anlatamıyoruz Mevlana’yı dünyaya.Çünkü okumadan anlatılan her şey havada kalır.Kendimiz tanımıyoruz ki dünyaya anlatsak.Zaten Mevlana’yı anlasaydık Noel Babayı da anlardık…
Mehmet Deniz Yılmaz