Yok yapamam. Sanki bir şey söylesem uyanıcakmışım gibi.
O söylese inanmıycakmışım gibi.
Hep yarım kalmışcasıca, çok geçmi kaldık. Yada zaman geçtikçe daha mı çok yıprandık, hiç konuşmadan.
Zaman ilaçtı hani, hiç bisey geçmedi zamandan başka.
Zaten güzel bi hayatım yok, bir şey söylesem ve uyansam. Belki ozaman mutlu olabirim.
Huzurlu olmam içinse onun uyanmasına ihtiyacım var. O bana mutlulukla huzurun arasındaki farkı öğretmişti.
Bu tek yapabiliceğim bişey değil. İhtiyacım var ona, beni tutan ne bilmiyorum.
Ben küçüklüğümden beri sevgimi belli eden biri olmadım. Bu yüzden ironiyi seviyorum.
Tabi karşımdakinin beni anlamasınıda seviyorum.
Beni özledin mi? dediğinde. Gülümseyerek özlemedim derken kelimenin ortasındaki “me” ekini çıkartıp özledim anlamalı.
Çünkü zaten özlemesem özledin mi? demesine fırsat vermem. Bilir zaten o kişi sevmediğimi veya özlemediğimi.
Seviyosam yanındayımdır. Biraz zaman alsada anlamak bu en güzel anlatım biçimi.
Çünkü ben “seni seviyorum” lara güvenmiyorum.
Dudaktan çıkanlardan çok gözlerdeki gülümsemeye inanıyorum.
Susarak, gözlerle konuşmaya inanıyorum.
Göz göze geldiğinde o huzurun sana sarılması gibi veya sarıldığında yerçekim yasasını yerle bir etmek gibi…