Saat beş buçuk. Ev sessiz. Sessizlik kadar ruha dokunan bir şarkı bestelendi mi şimdiye değin?! Hiç sanmam…
Ortalığı toparladım biraz. Mutfak tezgâhını silip odama çekildim. Ne kadar dağınık bir masa! Ne çok kitaplar, ne çok kağıtlar, ne çok kablolar.. Masanın dibindeki üçlü prizin üçü de dolu. Bilgisayarın, tabletin, modemin.. Sd kartları, flash diskler.. Diğer yanda şarjının bitmesine isyan eden telefon.. Ne çok zırıltı ne çok gürültü.. Biliyorum ki masanın üzerindeki bu hamuleler ruhumda yığın yığın…
Ne çok cümle, ne çok bilgi, ne çok düşünce, gereksiz yere…
Şu birbirine dolanan kulaklık kadar karmaşık duygular.. Ne çok ağırlık.. Ne çok külfet…
Toparlıyorum.. Toparlanmıyor..
Uykusuzum. Ne masa kaldırıyor bu yükü ne zihnim.. Başımı yastığa koydum. Üzerimi örttüm. Yapmam gereken her şeyi yaptım halbuki. Zihnim tepeleme doluyken kalbim bomboş… Bir şeyler eksik. Uyuyamıyorum. Neyi unuttum?!…
Beni uykumdan eden ne?! Bu kadar sersemleştiren bu kadar bezdiren.. Tanrım! Ne?!
Ah Elif!
Ah Vav’dan hallice Mim’den de iki büklüm Elif!
Kalk hadi kalk! Bak yine unuttun!
Papatya sabunuyla yıka yüzünü
Kalk hadi kalk! Düşünmeye üşenmedin, düşlemeye üşenmedin, sevmeye üşenmedin, gitmeye üşenmedin de yüzünü sabunlamaya mı üşeneceksin?!
Kalk hadi yaylanma!
Saplanıp kaldın bir kere papatya sabununa!
Takıntılarına bir kez daha yenil!
Bir kez daha kaybet!
Bir kez daha pes et!
Kalk hadi üşenme!
Papatyalar açsın yüzünde…
18.07.2014