Pencereden dışarı bakıyorum bir umutla.
Belki aydınlanır gecenin ortasında duran
Uzun,endişeli bekleyişlere tanıklık eden
Ve bekleyenin,beklediğini hiç orada göremediği..
Tarlaların arasından geçen..
Tarlaya dönen yol.
Beyaz kuşlar konuyor çatılarına evlerin.
Yolların ıslak çukurlarına da..
Eriyorlar suda, çatılarda kalıyorlar.
Sesleri geliyor kuşları yakalayan eldivenlerin.
Küçük bir çocuğun-tıpkı içimdeki gibi-
“Ne olur hiç gitmesin bu kuşlar.” deyişini
Duyuyorum pencerenin ardından.
Hatırlıyorum küçükkenki sevişimi,
O beyaz kuşlarla uçtuğum günlerimi..
Kendime olan hasretimi
Dindirmeye çalışıyorum sonra,usuldan.
Kısrak bir sevdaydı bizimkisi..
Beyaz kuşların gitme endişesi
Korkutuyordu düşlerimizi;
Kardan adam yapacağımız gecelerimizi.
Beyaz kuşlar da korkuyor muydu acaba gitmekten?
Suya değip erimekten..?
Yoksa istemeden mi düşüyorlardı kirli dünyamıza?
Belki de ağlıyorlardır üzerlerine her bastığımızda.
Kim bilebilir bunu?
Kim anlayabilir beyaz bir kuş olup
Gökyüzünde süzülmeden..
Pencereden bakıyorum;
Ak pak olan kirli sokakları bembeyaz bir örtü kaplamış..
Görüyorum;
Çocuklar heyecanlanıyor,
Büyük adamlar, içindeki çocuğa karşı çıkamıyor..
Sokaklarda curcuna..
Hüzünden yahut kasvetten değil..
Mutlu bir günün içinden.
Bembeyaz kuşların ötüşünden.
Sıradışı bir beyazlık kaplıyor dünyayı sanki
İçindeki kirli hislere,siyah düşlere..
Umutsuz sevişlere ve bekleyişlere karşı..
Pencereden bakıyorum;
Seviyorum kışın beyazını,sabahını;
Ağaçların kuru dallarının ağırlaşmasını,
Çatılardan yükselen gri dumanlarını.
İçimdeki soluksuz isyanlardan arınıp düşlere uzanmak
Pencereden bakarcasına hayal kurmak,
Çilekeş bir gecede aydınlığa dokunmak..
İşte tüm yaşam bundan ibaret.
Kısa metrajlı bir filmde
Çok şey anlatabilmek,
Küçücük bir noktadan
Cilt cilt kitaplar ifşa edebilmek..
Sevmek ve sevilmektir yaşam.
Pencereden uçup beyaz kuşlara karışabilmek..