Bazen ilham kaynağınız başka bir hayalperestin dünyaya bıraktığı izlerdir. Metronun en ıssız köşesinden gelen narin bir keman sesi. Bir gezginin bavulunu andıran baharat kokusu. Şehrin eski bir köşesinde başarısız bir şairin edebi inzivasına çekildiği kafe. Hayat hakkında bol keseden öğüt vermeye çekinmeyen bu bey başarızlığı birinci elden tatmış. Yine de bir elinde kahvesi , yılgın aklının bir ucunda sahipsiz şiirler. “Kim birden fazla notanın ahengine kaptırmaz ki kendini.” İşte tam da böyle diyordu ölümlü hayatındaki sıfatı başarısız şair olan adam, radyodaki piyano sesine ilişince.
Ben sevmezdim dedim.
Yalan söyledim.
Bazen pazar sabahları uyandığımda inanırdım mucizelere. Başka türlüsü güç olurdu.
Yıllanmış radyo, kalitesinden ödün vermeden icra ediyordu pazar sabahı programını. Onlarca insana acı aşılamıştı piyanistin parmağının ucundan havaya karışan her nota. Çünkü umutlanmaya gücü kalmamıştı bu sakin insanların. Bütün yenilgileri gözlerinin önüne geldi bir bir…
Umutlarının tükendiği her an. Hayata karşı kaybettikleri her savaş.
Acımasız, kader adını almış bir çeşit senaryo…
Kasanın arkasındaki yaşlı bıkkın suratlı adamın en azından gurbette olduğunu umduğu evladı sarmıştı fikrini. Gerçekten de büyük hatalar yapmıştı hayatta. Ama hiç itiraf edememişti kendine hiçbir zaman iyi bir baba olamadağını.
Yüzündeki sahte gülümsemeyle genç garson kız sadece o akşam izleyeceği filme odaklanmıştı. Çalıştığı bu küçük Kafe’de kendi düşüncesinin sesinden genelde ona seslenenleri bile duyamazdı. Hep önünde çok yol var diye düşünürdü. Hayata hiç dışarıdan bakmaya çalışmadı, sadece yaşadı. Belki de öyle yaşamak daha iyidir diye düşündü hayalperest. Sonra yine kendine yüklendi yaşayacak bir hayatın olsaydı dedi kendi kendine. Hep yanlış seçimler yaptığını düşündü.
Annesinin tam karşısında oturan tombul sarışın çocuk sanılanın aksine yeni çıkan oyunları ya da-Bir çocuk ne düşünür ki- şekerlemeleri düşünmüyordu. Endişe ediyordu. Neden yaşadığını bilmemek onu korkutuyordu. Neye inanmalıydı ki. Doğru olduğunu bildikleri neden kesinlikle yanlış olamazdı? Bu çocuğun ruhunu kesinlikle endişe sarmıştı.
Kafenin her yerini gören cam köşesinden insanların yüzüne, gözlerinin tam içine hiç takınmadan bakan hayalperest tam da o sırada şarkının değişmesiyle irkildi.
Akordiyon yavaş ya da hızlı herhangi bir şarkıyla bile huzur doldurabilirdi içinize. Emektar radyonun bu paha biçilemez yeteneği ne akıllardaki paslı anıları unutturdu ne de umutsuzlukları umutla doldurdu.
İşte o ana kadar gözünün önünde durmuş olan gerçekleri fark etti cam kenarında oturan hayalperest. Hep birilerin kazanması için başkalarının da kaybetmesi gerektiğini düşünürdü. O hayallerini kendi kafasında kazanmıştı ama o kadar çok şey kaybetmişti ki… Belki de bu yüzden kendi kafasının içinde yaşama hakkını kullanıyordu. “Evet efendim.! Her insanın kendi kafasının içinde yaşama hakkı vardır.” diyordu.
Kendisiyle her yalnız kalışlarında yanlış zamanı yaşadığını düşünürdü. Her zamanın insanı farklı bir hikayeyi yaşıyor. , başka dertlere sahip oluyordu. Başka dertlerin sahibi olmak isterdi hep. Kendi de anlayamadığı gibi geçip gitti hayattan ne ismi kaldı ne de bir umut kaldı hayatından yadigar. Yalnız kafenin diğer köşesindeki şairin son dizelerinde hayat buldu kendine
Cam kenarındaki hayalperest.