Kolay yaşlanmışsın ruhum; kalbim atmaz köprülerden seni atarken görüşmeyeli epey yaşlanmışsın. Seni arıyordu gözlerim, o kadar değişmişsin ki ben de tanıyamadım, ben de ayırt edemedim yalnızlığımdan seni. Ona benzemişsin, onun gibi sen de hissizleşmişsin. Seni benden sorup da kaçan o adam mı bu hâle getirdi? Sen benden de delisin. Kendini benden başkasına teslim edersen işte böyle kendini kendinden sorar, kendini bir daha eskisi gibi göremezsin. Ağlıyordu kalbim evet; ama bundan sana ne? Sende mutluluklar Çarşamba pazarında ortaya saçılan gelinlik kızları tavlamakta olan çeyizler gibi olacaktı, nedir bu hâlin? Tanıyamıyorum. Kimi kaybettiğimi sorup dururdum kendime; o haini kaybettim sanıp arardım onu gözde… kaybettiğim senmişsin ruhum. Şimdi gel de sen beni bul, bakıyorum bedenimin izi kalmayacağı ihtimaline sığındığım yıllanmışlığına; ben de kendimi tanıyamıyorum. Gözlerim desen, sanki o da benim değil. Sen neredesin ruhum? Gel, şöyle sakin sakin oturup konuşalım belki birbirimizi görürsek kendimize geliriz. Söz değil bu söylediğim; çünkü ben söz vermekten cayalı bin acı dolu örselenen yalnızlık baktı gözlerime. Sadece insafın kaldıysa gel bana. Öyle neşeli, öyle heyecanlı, öyle içten ve gerçekten sevgiyle doyandın ki; hiç bu kadar aç kalacağını düşünemezdim. Gel, bende de pek bir şey kalmadı ama; besleriz yine de birbirimizi.
Ah ölümü elimden olan gönülden sancılı ruhum… affedelim birbirimizi. Yine olalım eskisi gibi. Çok yaşlanmışsın, biçare terk edilmiş çiçekler solmuşlar sende, suyunun ben olduğumu bildiklerinden beri. Öyleyse suçlu tamamen ben’im; seni kaybettim ruhum. Doksanlık ninenin bile coşkusu tazelenen halinde saklanamazsın bende şimdi; kaçma, kurtaralım birbirimizi. Bak, gözlerimde Nisan yağmurlarının geceden sürprizli çamurları var. Sen gelirsen bulurum ben de ben’i…
Ruhum, yellerinin fütursuz yaşlanmalarında o hainin ayak izleri var ve o hain yaşamının tazelenmiş baharında. Gel, bunca acıya tahammül çizikleri atma; gel, bir daha bizi birbirimizden ayırma.
Ruhum, bu şarkılar hâlâ can havliyle bir ümit telinde çalıyor. Belki durdururuz zamanı; yeniden genç severiz. Sen gel bir, göçmez dünyamızın yalnızlığını bastırıp bir arada gerçekten yaşarız belki…
Dilara AKSOY