Sabahattin Ali ismi kimileri için bedbaht bir isimken kimileri için de yüzlerini güldüren birkaç isimden biridir. O muhteşem bir yazar, iyi bir şair ve memleketine sevdalı bir aile babasıydı. Sabahattin Ali için bir cümle kurun deseler en kısa ve öz olarak ancak bu şekilde anlatılabilirdi.
Sabahattin Ali, günümüzde Bulgaristan sınırları içerisinde yer alan Eğridere şehrinde 25 Şubat 1907 tarihinde dünyaya gelmiştir. Babası asker olduğundan dolayı kent, kent gezmiştir. Eğitimine birçok ilde devam eden Sabahattin Ali’nin çocukluğu zor geçmiştir. Sabahattin Ali’nin asıl mesleği öğretmenliktir. Birçok ilde öğretmenlik yapmış ve günümüze namuslu bir nesil bırakmak üzere çalışmıştır. Bu çalışmalarını sürdürürken boş durmayan Sabahattin Ali, roman, hikâye ve şiir yazmayı devamlı sürdürmüştür. Başına türlü türlü dert açılmasının sebebi de yazdığı ve çeşitli dergilerde yayınladığı yazılarıydı. Başı sıklıkla derde girmesine rağmen inandığı değerlerden vazgeçmedi ve yazmaya devam etti. Bugüne kadar dinlediğimiz bestelenen şiirlerinden; aldırma gönül aldırma, eşkıya dünyaya, leylim ley, göklerde kartal gibiydim, kara yazı hatta ordumuzda seslenilen ‘’Benim meskenim dağlardır dağlar’’ dizeleri de Sabahattin Ali’ye aittir.
1935 yılında dünya evine girdi ve iki yıl sonra hayatının sonuna kadar çok seveceği kızı Filiz doğdu. Kızının da doğduğu sene yani 1937 de yayınlanan Kuyucaklı Yusuf romanı gerçekçi Türk romanının en özgün örneklerinden biridir. Daha sonra üçer sene arayla İçimizdeki Şeytan ve Kürk Mantolu Madonna adlı romanları yayınlandı. Sabahattin Ali’yi okuyanlar ona büyük bir hayranlık beslemişlerdir. Romanlarında ve öykülerinde yaptığı insan tasvirleri, insanların ruhlarına işleyen sözleri ve büyük bir anlatım gücüyle yazıları nadide bir çiçek gibi koklanmayı beklemektedir.
Vatanında onca çile çektikten ve çeşitli hapishaneleri gezdikten sonra ülkeden ayrılmaya karar kıldı. Sabahattin Ali’ye pasaport verilmeyişi yüzünden doğduğu topraklara yani Bulgaristan’a doğru yola çıkar. Pasaportu olmadığından dolayı bir kaçakçıyla anlaşır. İşte her şey buraya kadar biliniyor bundan sonra Sabahattin Ali’den haber alınamaz. Sabahattin Ali’nin ölü bedeni 2 Nisan 1948 de Bulgaristan sınırında bulundu. Ölümünün ardından çok şey yazıldı lâkin bunların hiçbiri ne ölümünün ardındaki sis perdesini kaldırdı ne de Sabahattin Ali’yi geri getirdi.
Sabahattin Ali’nin ölümünün ardından ailesi çok zor zamanlar geçirdi. Kitapları ölümünden 15 sene içinde bastırılmadı. İnsanlar onlara karşı tavır alırken çok yakınları dışında kimse yardımcı olmadı. Babasının ardından Filiz Ali’yi de zor günler bekliyordu. Çoğu yerde fişlenecek ve önüne engeller koyulacaktı. Bunların hepsi artık geçti ve güneş açtı. Birçok insan Sabahattin Ali’yi anladı ve onun sözlerini çevrelerine aktararak bilinçlendirdi. Türk insanı, Sabahattin Ali’nin değerini de çok iyi anladı ve onun mirasının korunması için kitaplarını aldı, aldırdı ve okudu, okutturdu. Artık yeni nesiller Sabahattin Ali’yi anlıyor ve ne olursa olsun onun dilini ve üslûbunu yaşatmak için mücadele ediyor.
Ülkemizin gündemindeki aydın insanların hep bir şeylerden şikâyetçi olduğunu duyarız. İşte bu yaşadıkları sıkıntılar cumhuriyetimizin ilk dönemlerinden beri kendisini göstermiştir. Yoksulluğun ülkemizde baş gösterdiği sıralarda, yazacak alet edevat bile zor bulunur hâldeyken, bu eserleri veren sanatçılarımızı unutmak çok büyük bir vefasızlığın örneğidir. Üstelik cumhuriyet tarihindeki sanatçılarımızın hayatlarını ele alırken siyasi bir ayrımcılığa girmek, onların emeklerini hiçe saymak demektir.
Günümüzde hâli hazırda yüzlerce ideoloji içinde onlarca ayrı fikir akımı varken ve bu akımlar insanları ayrıştırırken, edebi şahsiyetlerimizi incelemek için onların düşünce yapılarıyla ilgilenmemiz en mâkûlüdür.
1 comment
orhan veli sabahattin ali ve kafka cahit sıtkıyı yalancı çıkardılar ve erkenden gittiler malesef keşke daha çok yazabilseydi ve bizler de daha çok okuyabilseydik onları.