Bölüm 8: Sanayi!
Sanayi girişinde durdular!
Okul dönemi boyunca uğramadıkları bu yere uzaktan baktılar. Yaz tatilinin açılış konuşmasını Süleyman yaptı.
“Yeni sezon hepimize hâyırlı olsun!” Alkışlarla karşılık verdiler.
“…Bu dönemi de en hasarsız şekilde atlatmaya bakalım.”
Adım adım, sanayi içine doğru yürüdüler.
Numan:
“Bu sessizlik pek hâyra alâmet değil!”
Sanki içine doğmuştu! Süleyman’ın babası kaportacı İsmail, elinde levyeyle önlerine çıktı.
“Baba!” Süleyman, kendinden geçip yere yığıldı.
İsmail:
“Seni ne zaman dövdüm de bayılıyorsun?” Arkadaşları Süleyman’ ı ayıltmaya çalıştı.
Orhan:
“Bizim stresimiz onu da etkiledi herhâlde!”
İsmail:
“Niye Cuma’ ya gitmediniz? Dayaktan kurtulurdunuz.”
Numan:
“Gittik! Gittik de, hoca kapıları kapatmış. Kapısına da kocaman kâğıt asmış: ‘Cuma’ ya gittim geleceğim’ diye!”
Hacı:
“Olur mu böyle şey ya? Biz sana geliyoruz, sen başkasına gidiyorsun! Terzi daha kendi söküğünü dikemiyor.”
Çocuklar İsmail’ i takip etti. Süleyman’ ı sürüyerek tamirhanenin önündeki kanepeye yatırdılar.
Yalçın, karnesini aldıktan sonra sanayiye gelmişti. Her yaz olduğu gibi çay ocağına çırak olmuştu. Abisi ve arkadaşlarını görünce yaygarayı kopardı. Elindeki tepsiyi bırakıp yerden iki çıta aldı. Boya kovalarına vurmaya başladı. Kızılderililerdeki ‘savaş çığlığı’ na denkti!
Ustalar, işlerini bırakıp yuvalarından çıktı.
Çocuklar atölyelere yaklaştıkça ustalar gerilimi yükseltiyordu. Demirci, kaynaktan ateş saçarken, marangoz hızarda tahta kesiyordu. Diğer çıraklarında gelmesiyle çocukların sayısı epey arttı.
Marangozhanenin önünde toplandılar.
Gâvur Hasan:
“Hani Cuma’ya gidecektiniz?”
Numan:
“Yine kâğıt asmışlar!”
Marangoz Mustafa:
“Cuma’ ya gittim geleceğim, ha?”
Orhan:
“Aynen babacığım. Çok yaşayın emi!” Numan, Yalçın’ ı gösterdi:
“Bu salak da gitmemiş!” Kardeşi hemen savunmaya geçti:
“Hop, hop! Ben çay dağıtıyorum!”
“Ee?”
“Seferi sayılırım!”
“Yapma ya!” Yavaşça abisine doğru yürüdü:
“Kuyumu kazma, s.çarım bacağına!”
“Doğru konuş lağğn!” Yalçın geri adım attı.
“Zaten konu şuan da sizsiniz. Değil mi babacık?”
Gâvur Hasan:
“Öyle!”
Demirci Necati:
“Malları getirdiniz mi?”
Yalçın:
“Buradalar ya!”
Çırakların, yüzüne yüzüne gülmeye başladılar! Yalçın, çocukların arasında dolaşarak karneleri topladı. Hızlıca babalarına dağıttı. Notlar tek tek incelendi.
Marangoz Mustafa:
“Oo! Benimkinin iki tane beşi var. Buna, hemen bir çerçeve yapmalıyım!”
Gâvur Hasan:
“Bizimkinin bir!”
Demirci Necati:
“Bizimkinin de bir!”
Kaportacı İsmail, kanepeye yatırdığı Süleyman’ ı ayıltmaya çalışıyordu.
Gâvur Hasan:
“İsmail!”
“Hop!”
“Seninkinin karnesi nasıl?”
“İyi, iyi!”
Demirci Necati:
“Ne kadar iyi?”
“İnsan içine çıkabilecek kadar işte!”
İsmail’ in cevabıyla kahkahalar havada uçuştu. Çıraklar da bozuntuya vermeden ortama ayak uydurdu. Ustaların, sopa ve demirleri ellerine almalarıyla mutluluk tablosu bozuldu. Numan ve Orhan’ın sesi kesildi. Hacı’ nın ise gözünden iki damla yaş geldi.
Hasan, sandalyenin üstüne çıktı. Komutan edasıyla ustalardan oluşan ordusuna göz gezdirdi.
“Bugün burada kan istiyorum! Gözyaşı istiyorum! İhtiras ve şehvet istiyorum!” Hasan konuştukça çırakların gözleri büyüyordu!
“…Duymak istediğim tek ses çatırdayan kemikler, patlayan kafalar olsun. Bayramınız kutlu olsun!”
“Heyyy!”
“Hadiii!”
Numan:
“Durun!” Hiç beklemedikleri bu sese kulak verdiler.
“Ne oldu ya?”
“Niye durduk?”
Numan:
“Ağalar, beyler, amcalar! Salak kardeşler!” Yalçın’ ı unutmamıştı!
“…Bu kavga, bu şiddet ne diye? Her Cuma, hoca vaazında ne diyor?”
“…” Cevap yoktu! Orhan devam etti:
“Allah; iyilik yapmayı, akrabaya vermeyi emreder. Hayâsızlığı, fenalığı, haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye sizlere öğüt verir!” Dinleyenleri dudakları titremeye başladı.
Marangoz Mustafa:
“Hey mübarek! Ne güzel söylemiş. Ağzından bal damlamış bal!” İşe yaramıştı!
Gâvur Hasan:
“Dikenlerim tüy tüy oldu yemin ederim!”
Demirci Necati:
“Her Cuma bunu söylüyormuş ha! Dinlemek bugüne kısmetmiş!”
Marangoz Mustafa, gözyaşlarını koluna sildi. Ahali ‘İlahi aşk’ ı iliklerine kadar hissetmişti. Kaportacı İsmail, bir an duraksadı:
“Vaazı nerede dinlediniz? Bu hoca yüzünden bir aydır Cuma’ yı kılamıyoruz ki. Kapıyı kapatıp gidiyor.”
Marangoz Mustafa’ nın ağlamaktan içi çıkmıştı:
“Ühüü… Ne… Ne diyor?”
Demirci Necati:
“Ühüü…’Hoca yüzünden’ diyor…’Bir aydır’ diyor…’Cuma kılamıyoruz ki’ diyor… Ühüü!”
İsmail’ in söylediği mantıklı gelmişti. Silkelenip kendilerine geldiler.
Gâvur Hasan:
“Haklı, çok haklı! Benim içimde de en ufak bir kıpırdama olmamıştı zaten.”
Marangoz Mustafa:
“Bende de!”
Demirci Necati:
“Bende de!
İş kötüye gidiyordu. Bakışlar daha da sertleşmişti. Hacı kendini ortaya attı:
“Bir de şunu dinleyin. Allah-u Ekber, Allah-u Ekber! Alla…” Numan, arkadaşının ağzını kapatıp kendine çekti.
“Ne ulan bu? Ezan okuyorsun!”
“Ne yapayım, dini bilgim bu kadar!” Hacı, ustalara döndü:
“Ama bak, hafif bir duygulanma oldu sanki. Hadi! Evet, az daha, ha gayret!”
Gâvur Hasan:
“Bakayım! Yok olmadı.”
Hacı:
“Ama sen de biraz gayret et Hasan amca! Her şeyi ben mi yapayım!”
Ustalar, vurunca ses getirecek malzemeleri buldu. Avuçlarına oturacak şekilde kavradılar. Komutu beklemeye başladılar. Hasan, tekrar sandalyeye çıktı:
“Ustalar işaretimle birlikte…” Havaya kaldırdığı sopayı indirdi:
“Saldırınn!”
—Sonraki Bölüm—
‘Sanayi! -2’
Yasin Numan Yılmaz
Yorumlarınızı bekliyorum…