Yaşadığımız dünyanın en önemli sorunlarının başında gittikçe artan şiddet olgusu göze çarpıyor. Savaşlar, katliamlar, çatışmalar… Geçmişten günümüze kitapların konusu olmuşken modern olarak nitelendirdiğimiz günümüzde de gazete ve televizyonların sürekli manşetini süslüyor. Yaşamımızın bu denli içine işlemiş olan şiddet,yıkıcılık,saldırganlık kavramları sebepleri üzerinde düşünmeyi zorunluluk haline getiriyor. Şiddet insan doğasının bir ürünü mü? Yoksa toplumsal koşulların sürüklemesinin bir sonucu mu? Doğa bize empoze edildiği gibi gerçekten “vahşi” mi? Bu sorular saldırganlığı anlamamızın çok yönlü bakış açısından geçtiğini gözler önüne seriyor.
Uysal doğa vahşi kapitalizm
İnsandaki yıkıcılığın kökenine girmezden önce doğadaki yaşam üzerine birkaç söz söylemek zorunludur. Çünkü insan doğanın ürünüdür. Doğadaki yaşam bize izletildiği-anlatıldığı zaman sürekli doğanın vahşi olduğu vurgusu yapılıyor. Sürekli aslanın geyiği parçalama görüntüleri veya buna benzer görüntüler özellikle verilerek “Vahşi Doğa” kavramı bize zorla empoze ediliyor. Verilen mesajyaşamak için yok et böylece kapitalizmin doğaya uygun bir sistem olduğu işlenmeye çalışılıyor. Kapitalizm kendine evrensellik biçimi vermek ve akılsal olanın bu düşünce olduğunu anlatmak için bütün doğayı kendi yasalarına göre açıklıyor. Oysa doğada hiç bir tür kitle katliamcısı değildir. Hiçbir aslan veya başka bir tür açlığını giderdikten sonra zevk için statü için egemenliğine almak için kendi türüne veya başka bir canlıya zarar vermiyor. Doğada hiçbir zaman türlerin katliam yaptığını göremezsiniz. Bu bağlamda doğa vahşi değildir. Vahşi olan savaşlar katliamlar yapan kapitalizmdir!
İnsandaki yıkıcılığın kökeni
Tarihe baktığımda, ben kötümser birisiyim… ama tarihöncesine baktığımda iyimser birisiyim
J.C. Snuts
İnsanın doğayı bozan savaşlar çıkaran katliamlar yapan şiddet uygulayan tek tür olduğu anlayışı toplumda hakimdir. Kısmi doğruluk payı bulunmasına rağmen bu anlayış bizi tekrar kapitalist oyunun içine farklı bir şekilde atmaktadır. Çünkü bu düşünceye göre insansız doğa çok daha temiz ve barışçıldır. Onu kirleten yıkan parçalayan kendi türüne karşı acımasız katliamlar yapan insanın kendisinden başkası değildir. Biz olmasak bir sorun olmayacak ama madem varız doğanın parçalanması, savaşlar kaderdir. Çünkü insan doğuştan saldırgandır. İnsanlığı yok edemeyeceğimize göre bu sistemi kabul edin. Bu söylemlerin ne kadarının doğru ne kadarının yanlış olduğunu anlamak için insanın evrimsel sürecine bakmamız zorunluluk haline geliyor.
İnsanın evrimsel sürecine bakarken bir tuzakla daha karşılaşıyoruz. İnsanın katil maymunlardan evrimleşerek geldiği söylemidir. Böylece insanın saldırganlığının doğuştan geldiği söylemine bilimsel(!) bir kanıt sunarlar. Bilindiği kadarıyla insanın atası otçuldur. İnsanın avlanmaya başlaması ise evriminden çok sonra yaklaşık 2-2.5 milyon yıl sonra başlar.Ama ister etçil olsun isterse hem etçil hem otçul olsun veya sadece otçul olsun.Bunların hiç biri insanın saldırganlığının doğuştan geldiğini açıklamaz. Çünkü yukarıda da belirtiğimiz gibi doğada canlılar sadece beslenmek için diğer canlıyla karşı karşıya gelir. Yıkıcılığın, şiddetin kökeni kesinlikle yırtıcılık etçillik değildir. Zaten canlılarda kitle katliamları görmememiz bu yüzdendir.
İnsanın 3 milyon yıllık sürecinin son 5000-6000 yılına kadar barışçıl bir sosyal topluluk görürüz. İlkel komünist toplum denilen bu toplumda ufak tefek çatışmalardan başka herhangi bir savaş veya katliama rastlanmaz. Çatalhöyükte yapılan çalışmalar sınıfsız barışçıl bir toplumun yüzbinlerce yıllık sürecini anlatır. Çatalhöyükte Bulunan yüzlerce insan cesedinin hiçbirinin saldırı sonucu ölmemiş olması bize insanın barışçıllığının göstergesidir. Son 5000-6000 yıllarına gelindiğinde iste bütün bu süreci değiştirecek bir olay karşımıza çıkar özel mülkiyet. Özel mülkiyetin-devletin ortaya çıkması toplumu sınıflara bölmüştür. Artık homojen eşitlikçi bir toplum yerini sömüren ve sömürülen olarak iki uzlaşmaz sınıfa bırakmıştır. Bu durum bencillikten kitle katliamlarına kadar bütün kötü alışkanlıkları topluma yayar. Egemen sınıflar kendi çıkarları için sürekli savaşlar çıkarmış, katliamlar yapmışlardır.son 3000 yılda savaşsız geçen zaman sadece 230 yıldır. Kapitalist toplumda bu durum en üst noktaya ulaşır. Modern olarak nitelendirdiğimiz bu toplum insanların en çok katledildiği en acımasız yaşamın dayatıldığı süreçtir. Egemen sınıflar ve günümüzde burjuvazi kendi işlediği suçları örtmek için bütün insanlığa mal etmeye çalışır. İnsan doğuştan saldırgandır sloganı gerçekleri maskelemekten başka hiçbir şey değildir. Şiddet toplumsal koşulların sürüklemesinin ürünüdür.
Sınıfların ortaya çıkması doğanın ve insanın kirlenmesine neden olmuştur. Doğanın ve insanın kurtuluşu kapitalist emperyalizmin ortadan kaldırılması ve sınıfsız toplumun kuruluşuyla olacaktır.
Şiddetin kökeni hakkında detaylı bilgi edinmek isteyenlerin Erich Fromm’un İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri adlı muhteşem yapıtını okumaları önerilir.
Okan YOLCU -BİYOLOG-