Kaderin cilvesini değilde çilesini çektim hep. Ne kadar tutunmaya çalışsam da dar sokakların yalnızlığına, hep düşürüverdi insanların çokluğu. İnsan yalnızken güzeldi, yalnızlıksa Allah’a mahsustu. Fakat sevemedim çokluğu. İnsanların cilveleşen sesleri, el kol hareketleri, bağırarak konuşanlar, hapşıranlar, tıksıranlar.. Zamanın sonsuzluğunu anlamayanlar.. Ve ben bu yüzden yalnızken güzeldim. Sonra Ansızın sen çıktın karşıma.. Ben hayatı biriyle paylaşamazdım, yapamazdım. Hayat tek kişilik bir oyun ve bende bu oyunun baş kahramanıyım.. Ne yaptığını, neler olduğunu anlayamadan geldin kondun gönlümün bahçelerine, kelebek misali. Bir iki güne gider dedim, herkes gibi gider ve ben yine mutluluğum ve yalnızlığımla sokakların anasını ağlatırım.. Ama gitmedi! Konduğu yerde kalakaldı.. Ne eksildi ne gitti.. Ellerimi tuttu, o kalabalıkların içinden birlikte geçtik. Bana çokluğu değil, yalnızken bir olmayı öğretti. Tıklım tıklım dolu olan sokaklar, otobüsler, arabalar.. Her şey çok kalabalık, çok gürültülü ve çok kötüydü. Harika olan tek şey vardı ki ben ona baktığımda kimseyi görmüyor, duymuyordum. Kalabalığın içerisindesin gözlerin onun gözlerinde, elleriniz birbirine kenetlenmiş ve sen hiç bir ses duymuyorsun! Bu muhteşem bir histi.. Gülümsemiyorduk hiç. Ve o bana ilk güldüğünde(ki o günü asla unutamam) yanağını delip geçen kocaman bir gamzenin olduğunu farkettim! Allah’ım nasıl güzeldi.. O günden sonra ne gülücüklerimiz eksildi, nede aşkla bakan gözlerimizin feri söndü..
Şiirler yazmaya başladım sonsuzluğa ve ona. Aşkın taa kendisi şiir gibi Adama..
Sevmek güzel iş Azizim.. Hele ki sevilen SENSEN!