Bir çember çizelim etrafımıza rengi kırmızı olsun. Bu renkte bir çember bizi kısıtlıyor gibi görünebilir. Fakat aynı zamanda bizi dıştan gelen tehlikelere karşıda korur. O yüzden diyemez ki bu çember bana çok sıkıntı veriyor. Benim özgürlüğümü elimden alıyor. Aksine sizi hiç tanımayan birileri bu kırmızı çembere bakarak sizin sınırlarınızı öğrenerek size saygı duymaya başlıyor. Şimdi birde sınırları hiç olmayan bir insanı düşünelim. Bu insan kendini sınırsızlığın vermiş olduğu sarhoşluk ile kendisini özgür zannediyor. Bu özgürlükten duyulan mutluluk diğer kişilerin özgürlük alanına girerek onu sınırlıyor. Böyle bir özgürlüğün herkese ait olması tabi ki de kaos oluşturur. Bir araç kullanırken belirli sınırlara göre kullanılır. Belirli yerlerde hız yaparsınız bu hıza dayalı sollama yaparsınız kimi yerlerde sollama yapılmaz ve hız yapılmaz. Aracın önünde ve arkasında çeşitli lambalar vardır. Bu lambalar aracın ne yapacağını dışarıdaki diğer araçlara haber verir. Eğer aracınızı sağ tarafa hareket ettirecekseniz sağ sinyalinizi vermeniz gerekir ki arkadaki araç sizin ne tarafa gideceğinizi bilsin. İnsanlarında çizdiği bu sınırlar yakın çevresi tarafından bilinirse karşısındaki insan onu daha iyi anlama şansını elde edecektir. İnsanın sınırını bilmesi için kendini keşfetmesi gerekir. Her insanın sınırı farklıdır. Küçüklükte başlayan bu sınır olayı bir çocuğunun biri istediği için ona dokunması ile başlar. Burada çocuğun sınırı ihlal edilir. Çevre tarafından bu sınır ihlali normal karşılanınca kişide hayır diyememe tercih yapamama sıkıntısı başlar. Bu sıkıntı tıpkı bir cismin mengenede sıkıştırılması gibi insanı sıkıştırır. Biri herhangi bir sebepten dolayı sınırınızı ihlal etmiştir. Bunun farkında olmanıza rağmen karşı tarafa hayır diyemezsiniz. Burada bütün eylemlere ket vuran cümle “Ayıp olur” cümlesidir. Bu kısa cümle sizin kendi sınırlarınızı bir balonun sönmesi gibi gevşetir ve büzüştürür. Siz bu pörsümüş sınırların içerisinde günden güne kendinizi daraltırsınız. Sınır ihlalleri arttıkça kendinizi çaresiz bir şekilde alakasız bir olaya aşırı bir şekilde tepki gösterirken bulabilirsiniz. Böyle olaylarda kişi patlamanın gücü ile birlikte etrafındaki insanları kaybetmeye başlar. Balonun üzerinde insanları tasvir eden belirli noktalar çizdiğimizi düşünürsek balon şiştikçe insanları kendimizden uzaklaştırırız. Bu şişkinliğin şiddetini ayarlanmazsa balon patlar. Biz etrafımızdaki insanları kırdığımız için kendimizi suçlu hissederiz. Aynı zamanda kırgınlık yaşayan insanları tekrar kazanmak uğruna sınırlarımızdan vazgeçeriz. Sınır insanın bir var olma mücadelesidir. İnsanın kendini tanıyıp ben buradayım diye bilmesi için. Kendi ile baş başa kalıp kendini dinlemesi gerekir. Böylece çizdiği sınırlar insanın belirli bir ideale sahip olduğu gösterir. İnsan sınırları göz ile görülmez. Bu yüzden karşı tarafa çok net ifade edilmesi gerekir. İnsan canı sıkıştıkça içerden kanar. Bu kimi zaman türkü olur dumanlı dağlarda. Kimi zaman beyaz sayfaları lekeleyen bir şiir. Evlendiğinizde o sınırlara birini dahil edersiniz. İki kişi bir sınırın içerisine sığmaya çalışırsınız. Aynı zamanda kendi sınırınızda vardır. Yaş ilerledikçe sınır içinde sınırlar olur. Tıpkı ülkelerde Eyaletler, Bölgeler, İllerin sınırlarında olduğu gibi. Bazı insanlar birilerine çabuk bağlanınca sınırları için ona özel yetki verir. Bu yetki onu giderek çaresizleştirerek kendi sınırsızlığının içerisinde kişiliğini bulamaz. O yüzden kendi sınırlarının çizemeyen insan gelecek ile ilgili korku duyar. Arkadaşını, ailesini, işini kaybetmekten korkar. Korku tutsağı insan kendini kapanın içerisinde hissederse düşüncelerini dışa vuramadığı için kendisi ve dış dünya ile sağlıklı bir bağlantı kuramaz. Bir insanın kendi olamaması kendine yaptığı en büyük ihanettir.